Pages - Menu

30 Nisan 2016 Cumartesi

Beşiktaş'ta tek hedef galibiyet

Lider Beşiktaş 31.hafta mücadelesinde bu akşam saat 19:00’da Kayserispor’u ağırlayacak.Vodafone Arena Stadı’nda oynanacak karşılaşmayı Serkan Çınar yönetecek.


Beşiktaş- Kayserispor mücadelesi iki takım açısından da son derece hayati bir önem taşıyor.

Şampiyonluk yarışının nefes nefese sürdüğü Süper Ligde Fenerbahçe’nin 3 puan önünde 70 puanla lider durumda bulunan Beşikta, puan kaybetme lüksünün olmadığı haftalara girerken Kayseri karşısında mutlaka galip gelmek istiyor.

Siyah Beyazlıların kalan dört haftada karşılaşacağı takımların mutlak hedefinin olması, maçların stres ve zorluk derecesini üst seviyeye taşıyor.

İlk olarak bu akşamki rakip olan Kayserispor 32 puan ile düşme hattının hemen üstünde yer alıyor ve düşmenin nefesini adeta ensesinde hissediyor.

Beşiktaş ve Akhisar Belediyespor ile iki hafta üst üste deplasmanda oynayacak olan Kayserispor olası puan kayıpları ile kendini, (bu haftalarda karışması muhtemel) düşme hattının tamamen içinde bulabilir. Her ne kadar 16.sıradaki Eskişehirspor ile arasında 6 puan olsa da art arda yaşanacak kayıplar ile beklemediği sıralara düşme ihtimali olan Kayserispor, Beşiktaş karşısına önce galip gelmek olmaz ise en az bir puan almak için çıkacak.

Beşiktaş’ın sonraki rakipleri olan Galatasaray ve Osmanlıspor’un Avrupa Kupalarına katılma mücadelesi vermesi de Beşiktaş’ın oynayacağı bu karşılaşmaların oldukça zorlu geçeceğinin açık bir göstergesi.



Beşiktaş'ta tek hedef galibiyet

Bunlar adam bile değil

Büyük Atatürk’ün TBMM Başkanlık kürsüsünden söylediği o muhteşem cümle neydi?

“Lâiklik adam olmaktır hocam, adam olmaktır!”


Hah işte bu bademler var ya, inanın bunlar adam bile değiller…


Lâiklik-Adam gibi Adam olmak, nedir;

Bizler yani vatanseverler ve Atatürkçüler bu sözden ne anlıyoruz?

-Lâiklik, kul-tebaa olmaktan çıkıp özgür bireyler olmaktır.

-Lâiklik, devletin her inanca eşit mesafede durması demektir.

-Lâiklik, Seccade şeytanları olan yobazların, dinimizi ticaret aracı olarak kullanamamaları demektir.

-Lâiklik, çocuklarımızı çağdaş ve medeni dünyanın bilgili ve başı dik bireyleri yapmaktır.


-Adam gibi Adam olmak, bir sanattır. Sözde kolay gibi görülebilir fakat çok zordur. Meşakkatli bir süreçtir. Erdem sahibi olmaktır. İlkeli, prensipli, disiplinli, omurgalı bir yaşam sürmektir.

Yılmamak, vazgeçmemek, umudunu yitirmemek, onurlu ve kültürlü olmaktır.

Adam gibi Adam, düşünür, sorgular, tartışır, okur, çalışır, biat etmez, adil olur.


-Adam gibi Adam, dürüsttür, özü sözü birdir, namusludur, kul hakkı yemez, harama el uzatmaz, kadın-erkek eşitliğine inanır, kadınına âşıktır, merhametlidir.

-Adam gibi Adam, inandığı fikrini saklamaz, yalan söylemez, ikiyüzlülük (takiyye) yapmaz, kendi öz fikrini savunmaktan geri durmaz…


Rudyard Kipling adlı şair, bakın adam gibi adam olmak üzerine ne söylemiş;

Her saatin her dakikasına / Emeğini katarsan alın terine,

Hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti / Her şeyiyle dünya önüne serilir.

Korktuğun yerde el öpmez / Hükümran olduğun yerde ezmezsen,

Oğlum adam oldun demektir / Üstelik Adam gibi Adam…


Gelelim yazının başlığı olan “Bunlar Adam Bile Değil” sözüne;

Yalan söylemek bunlarda, sözünden dönmek bunlarda, ekmeğini yiyip suyunu içtikleri vatana ihanet bunlarda, çalmak-çırpmak-soymak bunlarda, hırsızı hırsızlığı saklamak bunlarda, dini kullanarak gariban Müslümanları hem Türkiye’de hem de yurtdışında soymak bunlarda…


“İmralı ve PKK Narko-Terör örgütü ile görüşme emrini ben verdim” deyip, sonra işine gelmeyince “Ne mutabakatı yahu” diyorsa!


TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanı Vekilliği sıfatlarını üzerinde taşıyan

devletinin 2 numarası olan kişi, sabah söylediğini “Ama ben onu demek istememiştim ki” diye kıvırtabiliyorsa!


Oğlu Singapur’da kumarhanede yakalanan adam;

Tıpkı, ihale takipçisi Kayınçosunun balya-balya dövizleri kocaman çantaya tıkıştırırken Polis kamerasına yakalandığı zaman ki gibi “Bunun için somut deliller lazım” diye yalan söyleyebiliyorsa!

Bunlara adam denilebilir mi?


TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanı Vekili Kahraman İsmail’den şu konuda bir açıklama beklemek hepimizin hakkıdır;

Eyy İsmail Kahraman;

Siz “Dindar Anayasa” istiyorsunuz. Dünyada, Türkiye hariç 62 Müslüman Devlet var. Dindar Anayasa isterken, hangi Müslüman Devleti örnek alıyorsunuz?

Suudi Arabistan-Sudan-Pakistan-Libya-Kuveyt-Birleşik Arap Emirlikleri örnek ülkeler olabilir mi?



Bunlar adam bile değil

Türkiye neden hep hedefe konuyor

Türkiye dünyanın en kritik coğrafyada bulunduğunu yıllardır biliriz. Türkiye’nin sınırı Ortadoğu ülkelerinde karışmayan bir ülke kalmadı. Bir zamanlar, iyi ki petrol Türkiye’de çıkmıyor. Bizi de karıştırırlar diye düşünmüşümdür. Ancak şimdi öyle demiyorum.


Türkiye’nin Kilis şehri İŞİD tarafından bombalanıyor. İnsanlar ölüyor. Türkiye savaşın eşiğinde. Yani Türkiye’de bir şekilde karıştırılıyor.Uzun yıllardır, bu emellerine ulaşamayanlar, sanıyorum Türkiye’yi de bu hedefe taşımak istiyorlar. Türkiye’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Yurtta Sulh, Cihan da Sulh ilkesi çercevesinde yıllardır, savaşlardan uzak duran Türkiye, ne olduda böyle bir kritik noktaya düştü. Dünya ve Türkiye kamuoyunda tartışılan bir IŞID’e gittiği iddia edilen bir MİT turları vakası ortada duruyor. Türkiye’nin petrol karşılığında IŞID’e desteğini duymayan kalmadı. Ateş olmadan yerden duman çıkmaz derler. Şimdi ne oldu peki, IŞID’in silahları bize döndü. Eğer bu iddialar doğru ise bizim silahlar bize mi döndü?
PEKİ RUS JET’İNİ İNDİREN NİYE ŞİMDE IŞID’E SALDIRMAZ

Hatırlarsınız, Rus savaş uçağı sınırlarımızı geçti diyerek en yakın müttefikimizin gözüne bakmadık ve savaş uçağını aşağıya indirdik. Dünya kamuoyunda, belki Türklerin bir süper gücü Rus savaş uçağını Türkiye’ye ayrı bir prestij kzandırmış olabilir. Ancak bugün bakıyoruz, ABD’nin savaş gemilerinin yanından geçen Rus uçaklarını ABD düşürmedi ve krize yol açmadı. Peki Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi neye manidardır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şovuna manidardır. Bir zamanlar İsrail ile One Minutte ile şova soyunan Türkiye dünyada yalnızlığa itimişti. Şimdi de aslında bunun faturalarını bedelini ödüyor olmasın. Türkiye’de canlısı olsun, kurusu olsun sonuçta bombalar patlıyor. Sokaklar kan gölüne döndü. Sokaktaki taksicisinde tut, köftecisine kadar nerede kaldı turistler diyor. Bizim kimse ile düşman olacak gücümüz yok diyor. Ancak ülkeyi yönetenler herkes ile kendisi ile kavga halinde neden???
TÜRKİYE VARKEN, BU KAVGA NİYE

İşte ayağımın tozu ile Türkiye’den geldim. Türkiye’de güzel yapılmış şeyleri de gördüm. Bu güzelikleri devam ettirmek varken, neden dünya ile savaşa kalkarsın dedirtien cinsinden gelişmeler. İstanbul gibi dev metropol’ün özellikle sokaktaki vatandaş için toplu taşımada güzelliklerini gördüm. Bir Marmaray hattı ile İstanbul’un ne kadar rahatlatıldığını gördüm. Ha keza, gerek metrosu gerek se metrobus taşımacılığı ile İstanbul, çok güzelleştirilmiş. Tam bir Avrupa şehri olmuş bu servisleri ile. Bu kadar güzeliği gördükten sonra dünya ile sidik yarışına ne girersin diye kendi kendime sordum. Sen ülkenin kalkınmasına kafa yor.Sana ne Ortadoğu pisliğine karışmak.
BOB BİZİ YAKTI

Ancak geçmişte bir BOB yazılımı vardı Recep Tayyip Erdoğan için. Yani Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanı diye. İşte bugün biz bu hayalin bedelini ülkece, milletçe ödüyoruz gibi geliyor. Bu proje sayesinde, Türkiye artık Türkiye olmaktan çıkartıldı. Türkiye almış başını gidiyor. Bakalım nerede durulacak. Umarız, başı daha ağrımadan, kendini ayarda büyük faturalar ödemeden aklını başına toplar. Bu saatden sonra sürekli kayıpla kapayan Türkiye’nin kazanacağını düşünüyorsa kendini kandırıyor demektir. Türkiye artık, hedefe konmaktan kendisini kurtarmalıdır. Yoksa bugünleri de çok arar hale geliriz.



Türkiye neden hep hedefe konuyor

29 Nisan 2016 Cuma

Polen alerjisine dikkat

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nurhan Köksal, polene karşı alerjisi olan kişilerin kuru ve rüzgarlı havalarda dışarı çıkmamaları gerektiğini söyledi.


Bahar aylarıyla birlikte sıklıkla görülen polen alerjileri hakkında açıklamalarda bulunan OMÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nurhan Köksal, polene alerjisi olanların doktora başvurması, alerji nedenlerinin tespit edilerek ona göre tedavi şeklinin belirlenmesi gerektiğini söyledi.
ÇOCUK VE GENÇ ERİŞKİNLERDE DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR

Mevsim geçişlerinde özellikle bahar aylarında polenlerin, astım hastalarını aşırı derecede etkilediğini söyleyen Prof. Dr. Nurhan Köksal, “Halk arasında bahar nezlesi olarak da bilinen alerjik rinit ve alerjik astımı olanların bahar aylarında şikayetleri daha da artmaktadır. Vücudun duyarlılık göstermesinden dolayı özellikle çocuklarda ve genç erişkinlerde bu tür şikayetler daha fazla görülmektedir. Bu tür hastalarımızın kendi sağlıklarını koruması için bazı tedbirler alması gerekiyor. Polene karşı alerjisi bilinen hastalarımızın havanın kuru ve rüzgarlı olduğu zamanlarda dışarı çıkmamaları gerekiyor. Polen alerjisi olan kişilerin bahar mevsimi boyunca sık hapşırması, devamlı burun akıntısı, gözlerde yanma-batma, gözlerde sulanma gibi şikayetleri de olur. Bu tür şikayeti olan kişilerin bir sağlık kuruluşuna müracaat etmesi gerekir. Alerji testlerinin yapılarak polen alerjisi olup olmadığının tespit edilmesi ve buna göre tedavi yöntemlerinin uygulanması gerekir” dedi.



Polen alerjisine dikkat

Hrant Dink Suikasti'nde şok iddia

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinde sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin tespiti için ön inceleme ve araştırma raporları düzenlemekle görevlendirilen dönemin Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Ali Özkılınç hakkında, cinayete katkıda bulunduğu iddia edilen kamu görevlilerinin tespitinin engellenmesi kastıyla hareket ettiği iddiasıyla yürütülen soruşturma tamamlandı.


“ÜYESİ OLMAMAKLA BİRLİKTE, AMAÇLARI DOĞRULTUSUNDA HAREKET ETTİĞİ..”


İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca hazırlanan iddianamede, Özkılınç’ın “Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etmek” suçundan 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezalandırılması istendi. Özkılınç’ın düzenlenen raporların tümünde “FETÖ/PDY silahlı terör örgütü” nün amaçları doğrultusunda hareket ederek, örgüt yöneticisi ve üyelerini koruduğu öne sürülüyor.


AİLE “ŞİKAYETİÇİ”, BAŞMÜFETTİŞ “ŞÜPHELİ”


İddianamede, “şikayetçi” olarak Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, kardeşi Hasrof Dink, oğlu Arat Dink ile kızları Delal ve Sera Dink, “şüpheli” olarak dönemin Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Ali Özkılınç yer alıyor. Yeni iddianamenin, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Hrant Dink suikastine ilişkin “Kamu görevlilerin ihmali” ana davasıyla birleştirilmesi de talep ediliyor.



Hrant Dink Suikasti'nde şok iddia

Terör destekçisi cezasını çekmeli

Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda olması gereken şudur


Teröre destek verenlerle, seçim yasağını ihlal edenlerin ayni kefeye konulması yanlıştır. Meclis’teki tüm fezlekelerin tek bir kararla kabul edilmesi yanlıştır. Teröre destek verenlerin yargıya gönderilmesi için her dosyanın ayrı ayrı incelenmesi şarttır.


Türkiye her gün kahpe, kalleş terör örgütü PKK’nın kökünü kazımak için Şehitler veriyor. Yüreğimiz yanıyor.

Doğu ve Güneydoğu’da Türk Silahlı Kuvvetleri ile polislerimiz kahramanca mücadele ediyorlar.

Tuzaklar, bombalar, füzeler, bombalar PKK denilen eli kanlı terör örgütü çok yakında tüm ülkeden inşallah temizlenecek.

İşte bu noktada PKK’ya siyasi destek veren bazı milletvekilleri var.

Evet, açık açık yapıyorlar bu işi.

Seçimler öncesi Türk seçmene gösterdikleri barışçı güzel yüzleri ve sözlerinin arkasında yatan gerçek yüzü bugün ortaya çıktı.

Kahraman askerimizi polisimizi şehit eden kalleş teröristler öldürülünce onların ailelerinin evlerine taziye ziyareti yapıyorlar.

Arabalarında silah taşıyor, PKK’ya, Kandil’e açıkça destek veriyorlar.

Siz tek bir HDP milletvekilin Şehitlerimiz için taziye ziyaretini bırakın mesaj verdiklerini ya da kınadıklarını duydunuz mu?

Artık dayanamıyoruz her gün verdiğimiz şehitlerimizin acısına.

PKK terörünü kim ya da kimler destekliyor hatta hoşgörü ile bakıyorlarsa en ağır şekilde cezasını çekmeli.

Öyle dokunulmazlık arkasına saklanmalarına, sığınmalarına izin veremeyiz.

Bağımsız Yargı’ya hesap versinler.

Gelelim tüm milletvekillerinin fezlekelerinin kaldırılmasına.

Meclis’te tek bir kararla fezlekesi olan tüm Milletvekillerini yargıya göndermek yanlıştır.

Her suç ayni olur mu?

Dosyaların tek tek ele alınıp değerlendirilmesi lazım.

Bu işten hükümetin siyasi rant peşinde koşması çok yanlış olur.



Terör destekçisi cezasını çekmeli

Rusya ikiyüzlülüğünü gösteriyor…

Suriye’nin Halep şehrinde rejim aleyhtarlarının kontrolündeki Sukheri semtinde mevcut El-Kuds sahra hastanesinin havadan bombalanması, uluslararası camiada ve ülkemizde büyük tepki çekti.


‘Sınır Tanımayan Doktorlar’ (Medicins Sans Frontieres) ve Kızılhaç tarafından desteklenen bu çocuk hastanesine yapılan saldırıda aralarında sağlık çalışanlarının da bulunduğu elliden fazla Suriyeli hayatını yitirdi.

Rusya’nın, bu saldırının kendi uçaklarınca gerçekleştirilmemiş olduğunu iddia etmesine karşın uluslararası gözlemcilerce, Suriye hava kuvvetleri elindeki uçakların kötü durumda olduğu ileri sürülerek, saldırının Rus hava kuvvetleri uçaklarınca gerçekleştirildiği ileri sürülmektedir.

Cenevre’de Suriye’deki iç savaşın sona erdirilmesine yönelik görüşmeleri idare etmekte olan Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Mistura, ülkedeki savaşmama durumunun, özellikle Halep ve birkaç şehirde daha şiddetin tırmanış göstermesi nedeniyle sona erebileceği endişesini taşıdığını ifade etti.

El-Kuds hastanesinin bombalanması ne yazık ki bu tarz saldırıların ilk örneğini teşkil etmemektedir. Hatırlanacağı üzere ABD uçaklarınca Afganistan’da önceki yıl, geçen yıl ise Suudi uçaklarınca Yemen’de birer hastane bombalandı ve bu bombalamaların yanlışlıkla yapıldığı açıklandı.

Ancak bu kez Rusya’nın inkârlarını kabul etmek mümkün gözükmemektedir. Zira Esat güçlerini desteklemeye devam eden Rusya’nın Şubat ayından bu yana Halep’i havadan bombaladığına dair çok sayıda görüntü bulunmaktadır.

Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Pankov’un geçen ay, Suriye’deki terörist unsurlarına karşı hava harekâtlarını sürdüreceğini açıkladığı da hafızalardadır.

Halep gibi, Esat rejimi aleyhtarları ile sade vatandaşların karışık bir durumda olduğu bir kente havadan yapılmakta olan bu saldırıların kabul edilebilir bir tarafı bulunmamaktadır.

İşin kötüsü, esasen Halep’in kuzeyini ele geçiren Esat rejimi, Türkiye’den bu şehre uluslararası yardımın ulaştırılmasını da engellemektedir.

Sözde, IŞİD hedeflerini bombalayarak uluslararası alanda bu örgüte karşı yürütülen faaliyetlere katkı sağlayacağını açıklamış olan Rusya’nın gerçekte bu açıklamayla hiç alakası bulunmayan bir şekilde, sadece Esat rejimi aleyhtarı unsurlara karşı hava harekâtlarına devam etmesi ve sivil halktan binlercesinin can kaybına neden olması ikiyüzlülük değil de nedir?



Rusya ikiyüzlülüğünü gösteriyor…

28 Nisan 2016 Perşembe

ŞAMPİYON KUPASINI ALACAK

30 Nisan Cumartesi saat 15:30’da şampiyonluk maçı ve kutlaması var


3. Lig 2. Grupta şampiyon olarak 2. Lige yükselen Etimesgut Belediyespor, kupasını alacak. 30 Nisan Cumartesi günü saat 15:30’da Etimesgut Atatürk Stadı’nda ligin son maçında Payasspor’u ağırlayacak başkent ekibi, maçın ardından şampiyonluk turu atacak.


Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) yetkililerinin de katılacağı törenle kupa programı gerçekleştirilecek. Futbolcular binlerce taraftarın önünde şampiyonluk kupasını kaldıracak. Ankaralı sanatçı Hüyesin Kağıt programda türküleriyle taraftarları coşturacak. Etimesgut Belediye Başkanı Enver Demirel, ligin son maçına ve kupa törenine tüm taraftarları davet etti.


ANKARA’NIN TEK ŞAMPİYONU
35 maçta 70 puan toplayan Etimesgut Belediyespor, ligin bitimine 4 hafta kala şampiyonluğunu ilan etmişti. Profesyonel liglerde şampiyonluğu garantileyen ilk takım olan Etimesgut Belediyespor, liglerde 7 takımı bulanan başkente şampiyonluk sevincini yaşayan tek kulüp oldu.



ŞAMPİYON KUPASINI ALACAK

Her yıl 25 milyon dolarlık HİMMET

Amerika devlet bütçesinden ödüyor…

Uzun yıllar Amerika’da görev yapan emekli büyükelçi Amerika’nın Fethullah Gülen’e dünyanın çeşitli ülkelerindeki eğitim faaliyetleri için resmen maddi destek yaptığını söyledi.


Türkiye’de 17-25 Aralık’tan sonra, “paralel yapı ve terör örgütü” damgaları yiyen Fethullah Gülen ve cemaatine yönelik operasyon sürerken çok sayıda ünlü iş adamına yönelik operasyonlar da sürüyor.

Koza-İpek grubuna Kayyum atanması Gülen’e yakın diğer medya kuruluşlarına da yaygınlaştırıldı.

Çeşitli mahkemelerde FETÖ (Fethullah Terör Örgütü) adıyla açılan davalarda cemaati tarafından “hoca efendi” diye hitap edilen Fethullah Gülen “terör örgütü” lideri 1 numaralı sanık olarak yer aldı.

Gülen Cemaatine “himmet” (*) adı altında yıllarca para gönderen Türk iş adamlarına yönelik operasyonlarda da Kayserili ünlü Boydak ailesi ile Dumankaya İnşaat şirketinin eski Milletvekili onursal Başkanı Halit Dumankaya da tutuklandı.

Türkiye’de polis, savcı, hakim, gazeteci, bürokrat ve iş insanına yönelik Paralel Yapı operasyonları sürerken çarpıcı bir bilgi daha geldi.

Yıllarca Amerika Birleşik Devletlerinde Türkiye’yi Büyükelçi olarak temsil eden ve Türkiye’de Dış İşleri Bakanlığında önemli görevler üstlenen emekli Büyükelçi’ye “Amerika Gülen’i Türkiye’ye iade eder mi? Nedir oradaki konumu?” diye sordum.

Türkiye’de Gülen hakkında henüz kesinleşmiş yargı kararı olmadığını vurgulayan Büyükelçi, “ Amerika yıllardır Gülen’e destek veriyor. Özellikle dünyanın her ülkesinde açtığı okullar için devlet bütçesinden her yıl 25 milyon dolar maddi yardım ediyor” diye konuştu.

Türkiye’de “himmet” adı altında Gülen Cemaatine geçtiğimiz yıllarda iş adamlarının paralar gönderdikleri için tutuklandıklarını hatırlatarak, “ Türkiye bu konuda ne yapabilir? “ dedim.

Türkiye’nin Amerika’ya bu konuda ancak tavsiyede bulunabileceğini vurgulayan Büyükelçi şunları söyledi:

“Türkiye’de kesinleşen yargı kararı olmadan bu konuları konuşmak erken. Ayrıca Dünyanın ve Türkiye’nin ceza hukuku sisteminde geriye doğru suç ve ceza olmaz. Kaldı ki az önce de söyledim FETÖ dediğiniz bir örgüt hakkında kesinleşmiş yargı kararı da yok. İsteyen istediği kişi ya da kuruluşa maddi yardım yapabilir. Bu sözlerimden sanmayın ki cemaate yakın bir insanım. Tam tersi ben de yıllarca onların devlet içindeki yapılanmasına karşı çıktım. Hiçbir ilişkim de olmadı. Özetle Amerika ne Gülen’i Türkiye’ye verir ne de yaptığı yardımı keser.”

Evet, Himmet’e tepkili Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Hükümet bakalım Amerika’nın yaptığı bu çok büyük maddi destek için neler söyleyecekler.

Türk Dil Kurumu: Himmet: isim Yardım, kayırma

“Himmetinizle fakir bir ailenin yüzü gülerse tabii siz de sevaba girersiniz.” – R. H. Karay

2. Çalışma, emek, gayret

“Bu iş çok himmet ister.”

3. Lütuf, iyilik, iyi davranma



Her yıl 25 milyon dolarlık HİMMET

Bir laik anayasa kalmıştı… RTÜK, FM TV izlemez mi?

Türkiye, Cumhuriyet miraslarını tek tek elinden kaybetmeye başlamıştı.


Bir zaman, Atatürk posterleri kaldırıldı,

Bir zaman resmi kurumların isimlerinin başındaki T.C. ibaresi kaldırıldı,

Bir zaman Kürtçe ilçe isimleri yaygınlaştı,

Bir zaman Belediyeler Kürtçe tabelalar astı,

Bir zaman Türküm andı kaldırıldı,

Bir zaman Türban Meclis ve kamu alanlarında serbest bırakıldı,

Bir zaman okuldan çok cami yapıldı,

Bir zaman yasal dayanağı olmayan yatılı çocuk yurtları ile denetimsiz din eğitimleri yaygınlaştırıldı,

Bir zamanlar Gülen Cemaati ile Kahraman Türk askerleri, aydınları esir alındı,

Bir zaman şike, casusluk, balyoz gibi bugün yok sayılan operasyonlar, yargısız infazlar yapıldı.

Şimdi Anayasa’mızdaki Laik Cumhuriyet maddesine göz dikildi.

Bir de bunu TBMM Başkanı konumundaki Zat’tan bu bir teklif gibi geliyor.

Onun bu tartışmayı gündeme getirmesi ile Türkiye gündemine oturuyor.

Türkiye’nin o kadar sorunu var iken, ülke hala ateş topu gibi yanarken, kendilerini dini ulema, şeriatçı diye tanıtanların ekmeğine yağ sürüyor.

Türkiye’de yayın yapan televizyon kanallarında dolaşırken, FM TV’de bir açık oturum dikkatimi çekiyor. Konu yeni Anayasa’dan laiklik maddesinin kaldırılması cübbeli, sakallı ve sarıklı din adamı görünümündeki yüzler tartışıyor.

Bunların hepsi Cumhuriyet ve laiklik düşmanı söylemleri rahat rahat açıklıyorlar. Ecdat olarak ise Cumhuriyeti değil, Osmanlı İmparatorluğunu görüyorlar.

Laikleri ateist, Müslümanlara eziyet çektiren insanlar olarak yorumluyorlar. Kendilerini ise Müslüman olarak tanımlıyorlar. Bütün konuşmacıların ortak söyleminde ve hedefinde Osmanlı İmparatorluğunu yok eden Atatürk ve laik Cumhuriyetçiler var. Onların gönlünde ise din kurallarına göre yani şeriat ve İslam dini ile yönetilmek yatıyor.

Bizler Cumhuriyet çocuklarıyız. Atatürkçüyüz. Onlar ise Osmanlı hayranları. Yani biz ve onlar olarak görüyorlar. Yani bizi düşman görüyorlar. Bizi din düşmanı, Müslüman düşmanı olarak gösteriyorlar.
DİNSİZ DEVLET OLUR MU?

Kısa bir göz atarken TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın laik olmayan Anayasa teklifini değerlendiren cübbeli, sakallı ve sarıklı kişiler TBMM Başkanına açık destek veriyorlar. Zaman bu zaman diyorlar ve laik cumhuriyetçilerden artık bu rövanşı almanın zamanı geldi diyorlar.

Örnek olarak ta, şekersiz çay olur mu? dinsiz devlet olur mu? diyerek bir ilginç örnek vermeyi de yeğliyorlar.

RUHLARINDA ŞERİAT VAR

Bu cübbeli, sakallı ve şalvarlı din adamı görünümlü kişilerin fikirlerine saygılı olmak gerekir ama konu Cumhuriyet ve laiklik ise orada durmak gerekir.

Her devletin bir kırmızıçizgisi olmalı. Türkiye’nin koca Osmanlı İmparatorluğunu sonlandırırken, Atatürk’ün en büyük eseri demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti oldu.

Bu özlemi 93 yıldır yaşatan ve bir rövanş hayranları da 100 yıl bitmeden bu özlemin sonlandıracağı yönünde beklentiye girmişler.

İşte savaş bunun savaşı. Ancak bu hayal sonsuza kadar hayallerinde kalacak.
BUNA NİYE GEREK DUYDULAR

Başkanlık sistemiyle onaylanacak yeni Anayasa’daki Başkanlık sistemine onay anlamına da gelecek. Bunun halk oylamasında böyle bir gaza ihtiyaç vardı. İşte bunu zorlayan bu kesim, bir taşla iki kuş vurmak istiyorlar.

Eğer halk oylaması ile bir de  hem Başkanlığı hem de İslam Cumhuriyet’ini inşa ederler ise işte size yeni bir Osmanlı İmparatorluğu.

Durum bu kadar açık ve net. Tehlike, İran’daki gibi göstere göstere geliyor. İran’da da böyle bir şey olmaz dediler. Mollalar ülkeyi ele geçirdiler.

O mollalar şimdi laik Türkiye Cumhuriyeti’ne göz diktiler.

Bir de bu RTÜK’çüler bu TV kanallarını bu cübbeli, sakallı ve şalvarlı laik Cumhuriyet düşmanlarını dinlemezler mi?



Bir laik anayasa kalmıştı… RTÜK, FM TV izlemez mi?

YÖK Tasarısı: Yanlıştan yanlışa

Yükseköğretimde, otuz dört yıldır sürdürülen hukuksuzluk ve yasadışılığı, yasal kılıfla meşruiyet kazandırmak amaçlı olan Tasarının özgürleştirici ve özerkleştirici bir yeniden yapılanmayı amaçlamadığını önceki yazılarımda örneklemiştim.

Tasarının en önemli adımı, suç ve cezaların yasal temele dayandırılması ile disiplin işlemlerinin, her üniversite çalışanının kendi üniversitesinde başlayıp-bitmesidir. Ancak, 1982’den bu yana korsan kurul ve disiplin amiri olarak görev yapan YÖK Yüksek Disiplin Kurulu (YÖK-YDK) ile YÖK Başkanı, “süper savcı ve yargıç” konumunu, bu kez daha da güçlendirici biçimde elde etmesidir.

53 üncü maddeye (Ç) fıkrası olarak eklenen (e) bendi, kimi suçlarda YÖK Başkanı ile YÖK-YDK’nu hem savcı ve hem de yargıç kılmaktadır. Bu düzenleme, YÖK Başkanı ile YÖK-YDK’nun (YÖK Genel Kurulu), Yasada sayılan birim disiplin soruşturmaların, YÖK Başkanı ve YÖK üyeleri ile bunların iplerini ellerinde tutan efendilerinin keyiflerine göre sonuçlanmamasının önlemi böylece alınmak istenmektedir.

2547 Sayılı Yasanın Üçüncü Bölümünün başlığı “Üst Kuruluşlar: Yükseköğretim Kurulu”’dur. Bu bölümün altında yer alan 6’ncı madde YÖK Başkanının sorumluluğunu; “Yasa ve yönetmelik hükümleriyle, YÖK Genel Kurul ve Yürütme Kurulu kararlarının uygulanması” olarak tanımlarken, görev ve yetkilerini “Kurulu temsil etme ve seçimi Kurula verilen akademik personelin ve öteki kişilerin atamalarını yapmak” olarak sınırlamıştır. Yasanın, “Yükseköğretim Kurulunun Görevleri” başlıklı 7 inci maddesinin (l) fıkrası “rektörlerin disiplin işlerini kovuşturmak ve karara bağlamak” olarak belirlemektedir.

Yasanın “Disiplin ve Ceza İşleri” başlıklı Dokuzuncu Bölüm altında “Genel Esaslar” başlığı ile yer alan 53/a maddesi ise, YÖK Başkanını, yalnızca “Yükseköğretim Kurulu ile üniversite rektörlerinin disiplin amiri” olarak tanımlamaktadır.

Bütün bu yasa maddeleri göz önünü alındığında; YÖK Başkanının “tüm üniversite yönetici, öğretim elemanları ve diğer personelinin BAŞ DİSİPLİN AMİRİ” görev yapmasının yasal dayanağı, bulunmamaktadır. YÖK Genel Kurulu’nun “Yüksek Disiplin Kurulu” olarak görev görmesi de, AYM tarafından 53/b maddesinin ikinci tümcesinin iptalinden sonra mümkün değildir.

Yasa Tasarısı, 34 yıldır sürdürülen ve 14.1.2015 günlü AYM iptal kararı ile doğan boşluğun, güçlendirilerek sürdürülmesini amaçlamaktadır. Bunun bir örneğini, devlet yükseköğretim kurumu dışında kalan vakıf yükseköğretim kurumları çalışanlarının disiplin hukuku açısından, memur kılınma zorlamasıdır.

Vakıf Üniversiteleri, 2547 Sayılı Yasanın 2 ile 18’nci “Ek Maddeleri” ile düzenlenmiştir. Ek Madde 2; Vakıfların, “kazanç amacına yönelik şartıyla ve MALİ VE İDARİ HUSUSLAR DIŞINDA, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda (2547 S.) gösterilen esaslara uymak kaydıyla… Yükseköğretim kurumları… kurabilir…” hükmünü içermektedir. Vakıf yükseköğretim kurumu tüzel kişiliğini temsil eden Mütevelli Heyet, bağlı olduğu Vakıf Yönetim Organı tarafından belirlenmektedir. (Ek Madde 5) Anayasanın 130 uncu maddesinin son bendi de bu yöndedir. “Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tâbidir.”

YANİ ANAYASANIN VE AYNI İÇERİKLİ 2547 S.YASASININ EK MADDE 2 ORTADA İKEN, VAKIF YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARININ YÖNETİM SERBESTİSİNİN, ÖZERKLİĞİNİN ORTADAN KALDIRILMASI SONUCUNU DOĞURACAK DÜZENLEMELERİ YAPMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Mütevelli Heyet; “yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin SÖZLEŞMELERİNİ YAPAR, ATANMALARI VE GÖREVDEN ALINMALARINI ONAYLAR… AYRICA VAKIFCA HAZIRLANAN YÖNETMELİK HÜKÜMLERİNE GÖRE DİĞER GÖREVLERİ YÜRÜTÜR.” (Ek Madde5)

Bu Anayasa ve yasa maddelerinin zorlanarak ve dolanarak ihlal edilmesi, yakın gelecekte, bu kez de vakıf yükseköğretim kurumu çalışanlarını, yüksek yargı önüne taşıyacaktır, düşüncesindeyim.



YÖK Tasarısı: Yanlıştan yanlışa

27 Nisan 2016 Çarşamba

Canlı bomba geberdi 17 yaralı

Canlı bomba geberdi 17 yaralı vatandaş var Bursa’da.  Ulucami bahçesi batı kapısında meydana gelen saldırıda canlı bomba geberdi , yaralanan 17 kişi hastanelere kaldırıldı.


Canlı bomba geberdi, 17 yaralı ambulanslarla hastanelere kaldırıldı. Bursa’da yaşanan patlamaya kadın canlı bombanın yol açtı. İntihar bombacısının kendisini patlattığı açıklandı.


Canlı bomba geberdi 17 yaralı hastanelere kaldırıldı. Patlama olduğu camide iki tane cenazenin bulunduğu sırada yaşandı, bu nedenle bölgede çok sayıda vatandaş olduğu bilgisi var.


BURSA ULU CAMİ'de meydana gelen patlamada Canlı bomba geberdi 17 yaralı var
BURSA ULU CAMİ’de meydana gelen patlamada Canlı bomba geberdi 17 yaralı var
Görgü tanıkları Bursa Ulu Camii yakınında yaşanan patlamanın ardından beyaz dumanların gökyüzüne yükseldiğini söyledi.

Bursa’nın en merkezi yeri Ulucami yakınında intihar saldırısı gerçekleştiren ‘canlı bomba’ parçalanarak ölürken yaralanan 11 kişi hastanede tedaviye alındı. Patlama anı ve sonrasında yaşanan panik ise güvenlik kameralarına yansıdı.

Olay, saat 17.26’da tarihi Ulucami bahçesinin batı kapısında meydana geldi. İkindi namazının ardından vefat eden bir kişinin cenazesinin kaldırıldığı Ulucami’deki kalabalığın dağılmasının ardından, bahçenin batı kapısı yakınına gelen bir kadın, üzerindeki düzenekle kendisini patlattı. Patlama kentin büyük bölümünde duyulurken, sokaktakiler bir anda kendilerini can pazarında buldu. Canlı bombanın parçalanarak öldüğü patlamada, şarapnel parçası ve cam kırıklarından yaralananlar kanlar içinde kaldı.


11 KİŞİ HASTANEYE KALDIRILDI

Kısa süren paniğin ardından çevredekiler yaralıların yardımına koşarken, olay yerine çok sayıda polis, sağlık ve itfaiye ekipleri sevk edildi. Yaralılar ambulanslarla Muradiye ve Çekirge devlet hastanelerine kaldırılarak tedaviye alındı. Şarapnel parçaları ve kırılan camlardan yaralanan 9, patlamanın etkisiyle sinir krizleri geçiren 2 olmak üzere toplam 11 kişinin tedaviye alındığı belirtildi.


Patlamanın olduğu bölge güvenlik güçleri tarafından boşaltıldı, Atatürk Caddesi trafiğe kapatıldı. Olay yeri inceleme ekipleri burada çalışma başlatırken, polis telsizinden kentteki hassas noktalar ve kamu binaları ile kalabalıkların bulunduğu yerlerde güvenlik önlemlerinin artırılması anonsları yapıldı.

Emniyet yetkilileri ilk açıklamalarında saldırının ‘canlı bomba’ eylemi olduğunu, 25 yaşlarındaki kadın teröristin parçalanarak öldüğü, hastaneye kaldırılan 11 kişinin hayati tehlikesinin olmadığını söyledi.


VALİLİK AÇIKLAMA YAPTI
Bursa Valiliği, Ulucami yakınında bu akşamki ‘canlı bomba’ saldırısıyla ilgili yazılı açıklama yaptı. Valiliğin açıklamasında şöyle denildi:

“Bugün saat 17.26’da Bursa Osmangazi İlçesi Ulu Camii’nin batı kapısı yakınında bir patlama meydana gelmiştir. İntihar bombacısı olduğu düşünülen bir bayan şahıs üzerindeki düzenekle kendisini patlatmıştır. Olayda ilk belirlemelere göre 7 vatandaşımız yaralanmış olup, en yakın sağlık kuruluşlarına ulaştırılmıştır. Olayla ilgili emniyet birimleri çalışmalarına devam etmektedir.”


PATLAMA ANI GÜVENLİK KAMERASINDA

Bursa’da yaşanan canlı bomba saldırısında patlama anı ve sonrasında yaşanan panik güvenlik kameralarına yansıdı.

BURSA, (DHA)



Canlı bomba geberdi 17 yaralı

Laik Müslümanım ELHAMDÜLİLLAH

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kişi laik olmaz devlet laik olur” diyor


Ben Devlet ve Din işlerinin ayrılmasını savunan Laik bir vatandaşım. Laik kişi Laiklik kavramına inanan kişidir. Anayasa’nın ayni maddesi, “Demokratik” tanımı da yapıyor. Peki, kişi “Demokrat” olamaz mı? Bal gibi oluyor…

Anayasa’nın 2. Maddesinde, “… Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir” hükmü vardır.

Meclis Başkanı İsmail Kahraman, “dindar Anayasa” isteyip Laik hükmünün kaldırılmasını önerince herkes eteklerindeki taşları dökmeye başladı.

Belediye Başkanlığı döneminde Laik devlet karşıtı demeçleri olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Laik Devlet kavramına sahip çıkan cümleleri de yayınlandı bu günlerde.

Ancak Erdoğan’ın, ““Kişi laik olmaz devlet laik olur” cümlesi bu açıklama yağmuru altında baktım ki kaynayıp gidiyor iki satır yazayım dedim.

Önce şunu vurgulayayım: Laik Müslümanım, Elhamdülllah. Var mı ötesi?

Hem Laik hem Müslümanım.

Yani Laiklik kavramını sonuna kadar benimsiyorum.


Türk Dil Kurumu Laik tanımı aynen şöyle:


Sıfat, hukuk Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan

Aynen budur. Erdoğan’ın söylediği Türkiye’de anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar” diye bir tanım Anayasa’da ASLA yoktur. Yanlıştır bu tanım

İşte bu durumda ben Devlet ve Din işlerinin ayrılmasını savunan Laik bir vatandaşım. Çünkü laik kişi laiklik kavramına inanan kişidir. Ben inanıyorum.

Anayasa’nın ayni maddesi, “Demokratik” tanımı da yapıyor. Peki, kişi “Demokrat” olamaz mı? Bal gibi oluyor…

Siyasetçilerimiz, “demokrat“ olmakla övünmüyorlar mı? Devlet Demokratik yapıda ise kişi demokrat olamaz denilebilir mi?

Bu konuda Anayasa Mahkemesi kararlarını, Anayasa uzmanı hukukçuların görüşlerini ve detayları öğrenmek istiyorsanız bu linke bağlanın Kemal Gözler’in araştırmasını okuyup ders çalışın:

http://www.anayasa.gen.tr/laiklik.htm



Laik Müslümanım ELHAMDÜLİLLAH

26 Nisan 2016 Salı

Futbolcu nasıl olunur?

Spor-Toto Süper Ligi’nin 30.ncı haftası Gaziantep-Gençlerbirliği maçıyla tamamlandı. Maçta futbol, seyirci ve sportmenlik yine yoktu. Ama 4 gol atıldı. Antep çok kötü oynadı, çok hata yaptı. Ankara ekibi vasat oynadı, az hata yaptı ve kazandı.(1-3) Haftanın gol toplamı 36 oldu.

Birkaç genç arkadaşımla konuşup sohbet ediyorduk. Gençlerden biri bana,”Ağabey 5 yaşında ki oğlumu futbolcu yapmak istiyorum. Sen bilirsin. Ne yapmalıyım.” diye sordu. Ben de yapması gerekenleri sıraladım.

1-Boş olduğun zamanlar da oğlunla maç yapıp futbolu sevdir.

2-Bol bol şut attır. Bilerek gol ye. Birkaç eşyayı kırmasına(Eşine rağmen) izin ver.

3-Televizyondan çok maç seyrettir. Bırak çocuğun maçtaki küfürleri duysun. Hatta sen de et. Çocuğun ettiğinde de kızma.

4-Fırsat bulduğunda, oğlunu maça götür. Tezaruhatları duysun. Öğrensin.

5-Oğlun ilkokula başladığında, tiyatro kursuna da yazdır. rol yapmayı öğrensin Ahhhhhhh diye bağırmasını da öğret. Futbolcu olduğunda rahat eder.

6-İlkokul 3.ncü sınıfa geçtiğinde, yüzme kursuna gönder. Hem yüzmeyi öğrensin hem de balıklama atlamayı.

7-İlkokul 4’ ten 5’ e geçtiğinde yazın, futbol okullarından birine yazdır.

8-Futbol okulunda ki hoca ”Senin oğlanda iş var” derse, seneye başka bir futbol okuluna yazdır.

9-İkinci futbol okulunun hocasından da onay alırsan, bir kulübün yıldız takımına ver.( üç büyükler hariç)

10-Oğlun 13-14 yaşına gelip yıldız takımda oynarken, mutlaka doktora götür. Endekrolonoji uzmanı olsun. Doktora, oğlunun sakallarının gür çıkması için ne yapacağını sor. Tedaviyi uygula.

11-Oğluna itiraz etmeyi öğret. Sıkı sıkı tembih et. Sana, eşine, hocasına ve bilhassa hakeme devamlı itiraz etsin.

12-Oğluna özür dilemenin bir erdem olduğunu öğret. Rakip futbolcuya sert girip sakatladığında özür dilesin. Hakem’ den kırmızı kart görünce takım arkadaşlarından özür dilesin.

13-Oğlunu otomobil ve moda dergilerine abone et. Onları okusun. 17 yaşına geldiğinde de mutlaka ehliyet aldır.

14-Oğluna yabancı dil, bilhassa İngilizce, öğrenmesi için kursa yazdır. Öğretmeni anlatmaz ise İngilizce deyimleri(!) öğret.



Futbolcu nasıl olunur?

Vekili de dindar Anayasa ister…

CUMHURBAŞKANI CAMİ’DE KUR’AN OKUR ve YAYINLATIR İSE


Amerika’da cami açan Cumhurbaşkanı Erdoğan 93 yıldır hiçbir Başbakan ve Cumhurbaşkanının yapmadığını yaptı ve Cami’de hem de kamera önünde Kur’an-ı Kerim okudu. 25 gün sonra da Meclis Başkanı Kahraman “dindar Anayasa” istedi…


Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından hazırlanan 1921 Anayasa’sından bu yana her Anayasa’nın 2. Maddesinde, “… Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir” hükmü vardır.

Yine Anayasa’mızın 4. Maddesinde yer alan, “Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükmü 93 yıldır her Anayasa’da yer alır.

Meclis Başkanı İsmail Kahraman, “…laiklik ilkesinin yeni anayasada yer almaması gerektiğini” belirterek, “Yeni ve dindar bir anayasa olmalı” diye konuştu.

Yani Meclis Başkanlığına bu Anayasa gereği oturan İsmail Kahraman, “değiştirilmesi teklif edilemez” hükmüne rağmen bu teklifi getirerek Anayasa’yı çiğnedi.


ERDOĞAN’IN ANAYASA VE LAİKLİK GÖRÜŞÜ


Cumhurbaşkanı Erdoğan Başbakanlığı döneminde Mısır’a yaptığı resmi ziyarette, özel bir TV kanalındaki röportajda, “Mübarek sonrası yeni Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Türkiye’de anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslümanım ama laik değilim. Fakat laik bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır” diye konuştu.


GELELİM YORUMUMUZA


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın sözlerini dikkatinize getirdim.

“Devlet Laik olur” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan bu aybaşında Amerika’da açılışını yaptığı Cami’de Diyanet İşleri Başkanının yapması gerektiğini yaparak eline mikrofonu aldı ve kamera önünde Kur’an-ı Kerim’den ayet okudu.

93 yıllık Cumhuriyetimizde pek çok Başbakan ve Cumhurbaşkanı Cami’lere gitti, Cuma namazları da vakit namazları da kıldı.

Ama hiç birisi Namaz kılarken, Kur’an okurken, dua ederken fotoğraf ve videolarının çekilmesine izin vermediler.

Laik Cumhuriyetin Cumhurbaşkanının eline mikrofonu alıp Kur’an-ı Kerim’den kamera önünde ayet okuması ve özel kameramanının bu görüntülerini de sosyal medyada yayınlatması Erdoğan’a nasip oldu.

İşte bu görüntüleri bir düşünün ve bir de Mısır halkına laikliği öneren Erdoğan’ın sözlerini düşünün.

Hangisi samimi, hangisi gerçek?

Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı Cami’de imamlık ya da Diyanet işleri Başkanlığı görevini üstlenirse Meclis Başkanı da “dindar Anayasa” ister değil mi?



Vekili de dindar Anayasa ister…

25 Nisan 2016 Pazartesi

Miniklerin gösterileri büyükleri büyüledi…

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 96. yıldönümü Tevfik Ünsal İlköğretim Okulu Anaokulu sınıfı öğrencileri tarafından coşkuyla kutlandı.


IMG_4078Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan program da çocuklar unutulmaz bir bayram yaşadı. Tevfik Ünsal İlköğretim Okulu Anaokulu sınıfının minik öğrencilerinin şiir ve dans gösterileri büyük alkış alırken. minikler , rengârenk kıyafetleri ile coşkulu bir 23 Nisan yaşadı
veb2

Okul Müdürü Ünal Öztürk, Öğretmen Mutlu Öznur Üstün, Yardımcı öğretmen Emel Kılıç ve Dans öğretmeni Tuğcan Işık öncülüğünde hazırlanan 23 Nisan özel programında miniklerin dans gösterileri vatandaşları adeta büyülerken bayram coşkusunu da doruk noktaya taşıdı.


veb3Öğrenciler Tuna Çorum, Kaan Ünal, Hayrunisa Özdemir, Rügeyye Güngör, Dila Akdal, Cahit Efe kaya, Yasin Muhammed Talha Kılıç, Furkan Karacaoğlu, Mert Sürücü, Gülcan Kantemir, Ali Eren Göktepe, Belinay Küçük, Emirhan Canalp, Halime Sena Aslım, Yiğitcan Erdem, Zeynep Altın, Asya Ömür Toptaş, Ceylinsu Ekerbiçer, Yiğit Ali Uludağ, Sümeyye Adıgüzel ve Sena Yaren Aydın’ın büyüklere adeta taş çıkartırcasına sundukları gösteriler velilerin büyük takdirini ve alkışını aldı.



Miniklerin gösterileri büyükleri büyüledi…

Sudan ucuza uçmak buna denir..!

Evet, bilinen bir deyim vardır,  “sudan ucuz” diye. Ben de  onu yaşadım. Nisan ayındayız, esasında geçen yılların en güzel ayı olur idi Türkiye’ye gitmek için.


Ancak bu sene Türkiye’de patlayan bombalardan olsa gerek, Türkiye uçuşları cazibesini yitirdi. Bu sene daha ilk cicim aylarını yaşayan Atlas Golabal Hava Yolları ile İsveç’ten Türkiye’ye uçtum. Bileti alırken Perşembe günü uçuşunu alsaydım, 320 kron idi yaklaşık 105 TL, O gün Finlandiya’da olacağım için alamadım. Çok almak isterdim. Çünkü İsveç’ten Türkiye’ye gidiş dönüş 350 kron ödemek bir rekordur. En azından torunlarıma anlatırdım. Geçmiş yıllarda, bu rakamlara uçmak hayal mi desem, rüyamı desem adını siz koyun. Nerdeydik, nereye geldik misali, ancak biz seviniyoruz da, bu işletmelerin sahibini düşünmek lazım. Elini taşın altına o koymuş. Personel, vergiler yan giderler. Herhalde yatakta bir o tarafa bir bu tarafa dönüyorlardır. Bu arada uçakta, tanıdığım 4-5 arkadaş ile de ayaküstü sohbet ettik. Konu Atlas Global’in sudan ucuz fiyatları. Zaten, bu başlıkta o sohbet sırasında çıktı. Ben onlara göre daha pahalıya almışım. Konuştuğumuz arkadaşlar, arasında 320 kron’a alan da vardı. Onun keyfi bizden ucuz aldığı için yüzünden belli oluyordu. Ben 850 kron ödedim gidiş. Dönüş 280 TL’ye uçtum. Benden ucuza uçanların ödediği 320 kron ile İsveç’te 3 kişi öğle yemeği yer.
 İSVEÇLİ YOK GİBİYDİ

İsveç’ten Türkiye nasıl gözüküyor diye soracak olursanız, pek iç açıcı bir manzara yok diyebilirim. Daha önce İsveç’ten Türk turizmine yönelik masa başından  olumsuz yazılar yazmıştım. Masa başı başka olur, olayın içinde yaşamak başka olur. İşte bu uçuş bana için sahasında yazıyı yazdırdı. Sanıyorum 39 bin Feet’te yine uçuyoruzdur. Sağıma, soluna bakıyorum İsveçli arıyor gözlerim maalesef eskisi gibi yoklar. Parmakla saysan 3 kişiyi geçmezlerdi. Kimler var derseniz, Ortadoğu ülkelerinden gelen insanlar var. Onlarda çok değil. Tabii ki Türk bayraklı uçakta Türkler de olmalı yani bizlerde varız. Koltuklar boş. Ben 3 kişilik koltukta oturuyorum yanım boş. Önüm de boş. Yazımın tutarlı olması için yanımdan geçen hostes hanımdan, uçağın yolcu kapasitesi hakkında bilgi istedim. 156 koltuk artı 8 Bussines koltuğu toplam 164 koltuktan 75’i dolu yani uçağın yarısı boş. İsveçli ise hiç yok. Bu yolu ilk defa gitmiyorum. Yaklaşık 30 yılda yıl olarak 4-5 gittiğim bir yolculuk genelde Nisan ayında da çok gitmişimdir. Bu az sayı ve İsveçlilerin olmaması, kesin patlayan bombaların etkisi göstermesi açısından tam isabet. Bu sene Türkiye’ye Charter satanlar battı bunun yanında yolcu uçağı satanlarda su aldı diyebiliriz. Onları kurtaracaksa yaz ayı Türkiye’ye izine gidecek Türkler ve Ortadoğu ve Asya’ya gidecekler kurtaracak
 KAMPANYA YAPMAK ZORUNDA KALMIŞLAR

Atlas Global’in Türkiye’ye olan düşük ilgisi nedeniyle bunu artıya geçirmek için reklam vereceğine kesesinin ağzını açtığını hosteslerden öğreniyorum. İsveç’te reklam bütçesi ayırdığı 2 milyon kronu bu kampanya ile hem ucuz uçak bileti ve ful yemek ve içecek servisi ile müşteriye ulaşmak istemiş. Ticari bir hesaptır doğruda olabilir. Biz de bundan faydalandık. Bu arada ben ucuz uçtuğumuz için yemek servisi ve içecek servisi beklemiyordum. Bir de baktım ki, Türk misafirperverliği kendisini gösteriyor. Hostesler ikramlara adeta seferberlik yapmışlar. İki yemek tercihi sunuyorlar. Etli ve sebze soslu makarna. Yanında tatlılar ve alkollü, alkolsüz içecekler. Ne diyeyim, bu sefer sudan ucuza uçtum hem de bussines klas kalitesinde. Kime teşekkür edeceğimizi de bilemiyorum. Ancak bombalar patlamasın, insanlar ölmesin biz de normal fiyatlar neyse onu ödeyerek uçalım. Bu uçak şirketleri sahipleri de yatakların huzurla uyusunlar.



Sudan ucuza uçmak buna denir..!

Konut satışları arttı

Özyurtlar Şirketler Grubu Başkanı Tamer Özyurt, Türkiye genelinde konut satışlarının bir miktar artmasını sevindirici bulduklarını bildirdi.


Özyurtlar Şirketler Grubu’ndan yapılan açıklamada, Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) mart ayına ilişkin konut satış istatistiklerini açıkladığı, buna göre Türkiye genelinde satılan konut sayısının şubatta 101 bin 703 iken, geçen ay 117 bin 205’e yükseldiği kaydedildi.

Konut satışlarında İstanbul 21 bin 993 konut satışı ile en yüksek paya sahip olurken, bu ili 12 bin 730 konut satışı ile Ankara, 7 bin 549 konut satışıyla da İzmir izledi.

Konut satışının düşük olduğu iller ise sırasıyla 10 konut ile Ardahan, 19 konut ile Şırnak, 20 konut ile de Bayburt oldu.

Tamer Özyurt, Türkiye genelinde konut satışlarının bir miktar artmasını sevindirici bulduklarını dile getirdi.

Satışları incelediklerinde bu yıl ilk el konut satışlarının arttığını ve banka kredili satışların azaldığını aktaran Özyurt, “Buna göre ikinci el satışlarda düşük proje üreten firmaların satışlarında ve firma bünyesinde vadelendirme sisteminde artış göze çarpıyor.” ifadelerini kullandı.



Konut satışları arttı

Kültepe tabletlerinin replikaları yabancı konuklara hediye edilecek

UNESCO tarafından 2015 yılında Dünya Belleği listesine de alınan Kültepe tabletlerinin tanınmasının, Kayseri’de kültür turizminin gelişmesine katkı sağlayacağını ifade eden Vali Düzgün, tabletlerin sergilendiği Arkeoloji Müzesi ile Kültepe Örenyeri’ne olan ilgiyi artıracağını da söyledi.


Vali Orhan Düzgün, kendisinin isteği üzerine orijinal dili olan Asurca olan Kültepe tabletlerinin üzerindeki metinlerin Kültepe Kaniş Karum’da halen kazı çalışmalarını yürüten Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu tarafından Türkçe ve İngilizce’ye tercümelerinin yapıldığını ifade ederek, kendisine teşekkür etti. Asur Ticaret Kolonileri’ne ait ‘Bir şirketin sermayesinin oluşturulması ve ortakların anlaşması’nı anlatan tabletin replikası Türkiye’yi ziyarete gelen konuk bakanlar ile yurtdışı ziyaretlerinde özellikle ekonomiden sorumlu bakan ve üst düzey devlet yetkililerine hediye edeceğini ifade eden Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, Kayseri Mobilya Fuarı’nın açılışında yaptığı konuşmada, Asur Ticaret kolonisi Kaniş-Karum’dan çıkarılan, kil tablet üzerine çivi yazısı ile yazılmış ticari anlaşmanın kopyasını göstererek, bu tabletlerin Kayseri’de ticaretin 4 bin yıl önce hangi noktada olduğunu ve bu coğrafyada yaşayan insanların hangi kültürle yetiştiğinin en önemli göstergelerinden birisi olduğunu söyledi.

Vali Orhan Düzgün de konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Kayseri’nin ticari tarihinin en önemli izlerinden olan ve Kültepe’de yapılan arkeolojik kazılarda gün yüzüne çıkarılan tabletlerin Kayseri ve tarihinin tanıtımı noktasında çok önemli olduğunu belirterek, tabletlerin Kayseri’ye gelen yabancı konuklar ile yurtdışı seyahatlerinde hediye edilerek tanıtımının yapılması amacıyla bire bir kopyasının çıkarıldığını söyledi. Tabletlerin UNESCO tarafından 2015 yılında Dünya Belleği Listesi’ne alındığını hatırlatan Vali Düzgün, böylesine önemli bir hazinenin dünya ile paylaşılması ve tanıtılması noktasında Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş’ın göstermiş olduğu ilginin memnuniyet verici olduğunu ifade ederek, Bakan Elitaş’a teşekkür etti.
TABLETTEKİ METİN

Kültepe Kaniş Karumu’ndan çıkarılan ve orijinali Kayseri Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen ‘Bir şirketin sermayesinin oluşturulması ve ortakların anlaşması’nın konu edildiği M.Ö 1950-1835 yıllarına ait tabletin Asurca’dan Türkçe’ye çevrilmiş metni şu şekilde:

“Toplam 28 ½ mana altın tutarındaki (6; 1 ½ mana İrisum’dan, 2 mana İdi-Assur’dan, 2 ½ mana Akahum’dan, 2 mana İkuppi-İstar’den, 2 mana İli-dan’dan 1 ½ mana Assur-malik’den, 1 ½ mana Assur-idi’den, 1 ½ mana Akuzanum’dan, 1 ½ mana Tamkarum’dan 1 mana Abu-sallim’den, 1 mana Hina’dan, 4 mana Amur-İstar’dan) şirket sermayesini, Amur-İstar, Susa’nın limumluğundan itibaren 12 sene işletecek. Kârın 1/3’ü alıkonacak, 1/3’ünü paylaşacaklar. Günü dolmadan gümüşü alanlar 1 mana altın yerine 4 mana gümüş alacaklar. Karın tamamını alamayacaklar.



Kültepe tabletlerinin replikaları yabancı konuklara hediye edilecek

Üzülmez:Galibiyet serimizi sürdürmek istiyoruz

Spor Toto Süper Lig 30. haftanın kapanış mücadelesinde Gaziantepspor, kendi sahasında Gençlerbirliği’ni ağırlıyor. Gaziantepspor Gençlerbirliği maçı bugün saat 20.00’de LİG TV ekranlarında naklen yayınlanacak.


Deplasmanda Gaziantespor ile bugün saat 20.00’de oynayacak Gençlerbirliği maçın hazırlıklarını tamamladı.

Antrenmanın son bölümünde yapılan çift kalede yeşil ve kırmızı takım arasındaki çekişmeli oyun yeşillerin üstünlüğü ile son buldu.

Tedavileri sonrası Kaleci Hopf, Ahmet Çalık ve Latovlevici takımdan ayrı koşu yaptılar.

Teknik Direktör İbrahim Üzülmez, takımda eksikliklerin olduğuna temasla “Bu futbolcularımın yerine koyacaklarımın daha başarılı olacağına eminim. Sakatlıkları dert etmiyoruz. Gaziantepspor maçında galibiyet serimizi sürdüreceğiz” dedi.

Bugün saat 20.00’de başlayacak maçta Abdülkadir Bitigen hakem olarak görev yapacak



Üzülmez:Galibiyet serimizi sürdürmek istiyoruz

Egenekon kumpası operasyonu yapın

YÜZYILIN KUMPASINI KURANLAR YURT DIŞINA KAÇMADAN ŞİKE KUMPASI GİBİ ACİLEN YAKALANSINLAR…

ERGENEKON MAĞDURLARI; HÜKÜMET + CEMAAT + POLİS + YARGI + MEDYA HAKKINDA MADDİ – MANEVİ TAZMİNAT DAVALARI AÇIN


2008’den bu yana Ergenekon davasının içinde olan polisler, savcılar, hâkimler, kitap yazan, televizyonlara çıkan, haber yapan, köşe yazan gazeteci bile denilmeyecek tetikçiler, yalancı tanıklar, Gülenciler ve siyasiler şimdi hesap verme sırası sizde.

Ergenekon 25 Temmuz 2008’de Savcılar Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın’ın iddianameleri ile başladı. Yüzlerce kişi yalan dolan belgeler, yalancı tanıklarla yıllarca esir tuttular, ölenler, intihar edenler oldu.

Anayasa Mahkemesi tutukluluklarına son verirken, yeniden yargılanma yolunu da açtı.

Sonuçta dosya Yargıtay’a geldi ve muhteşem bir karar ile Ergenekon YOK sayıldı.

Türkiye Cumhuriyetinin Genelkurmay Başkanı, Kuvvet komutanları, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Generaller, Amiraller, her rütbede Subaylar ve Astsubaylar, “silahlı terör örgütü kurmak” gibi hayali iftiralarla suçlandı.

Rektörler, Gazeteciler, İşadamları, Bürokratlar, Futbol camiası ve siyasiler de Ergenekon ve benzeri kumpasların muhatabı oldular.

Yıllarca bu iddialara inanmadım ama dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “ bu davaların savcısıyım… İtalya’daki Temiz eller operasyonu gibi herkes hesap verecek” demesine rağmen, Başbakan yardımcıları, Adalet Bakanı başta tüm Bakanlar Ergenekon’un bırakın Savcılığını, hâkimliğini ve hatta infaz memurluğunu dahi yaptılar.

Gelelim Medya’ya. Ergenekon konusunda kitap yayınlayanlar, köşe yazanlar, haber yapanlar, radyolar, televizyonlar, gazeteler, dergilere hepiniz

Ey Ergenekon mağdurları şimdi dibine kadar aklandınız ve sıra hesap sormaya geldi. Hakkınızda yalan dolan iftiralar üreten tüm Medya’ya ve tüm Gazetecilere maddi ve manevi tazminat davaları açın.

Gelelim Savcılara ve Hâkimlere ve Adalet Bakanlığına.

Ey Ergenekon mağdurları şimdi sizlere yıllarca esaret yaşatan tüm adli sorumlular hakkında da maddi ve manevi tazminat davaları açın.

Gelelim dönemin siyasi sorumlularına. Hani, “ Bu davaların Savcısıyım” diyen dönemin Başbakanına, “ Ergenekon bana suikast yapacaktı” diyen Başbakan Yardımcısına ve bakanlara.

Ey Ergenekon mağdurları hakkınızda yargısız infaz yapan tüm siyasetçiler hakkında da maddi ve manevi tazminat davaları açın.

Ey Ergenekon mağdurları sizler bu devlete ihanet etmediniz, sizler esir alındınız, mağdur edildiniz, öldünüz, intihar ettiniz ama;

Şerefinizle, onurunuzla yaşadınız, yaşayacaksınız ama;

Sizlere bu kumpası kuranlar onursuzlar ise ömür boyu vicdan azabı ile yaşayacaklar.



Egenekon kumpası operasyonu yapın

23 Nisan 2016 Cumartesi

Mehmet Kaplan’ı hem İsveç , hem Türkiye yalnız bıraktı

Mehmet Kaplan, Türk asıllı bir milletvekili iken, İsveç’in ilk Türk asıllı Bakan’ı oldu. Gaziantepli bir göçmen ailenin çocuğu. Küçük yaştan beri Müslüman değerleri önemseyen birisi. Dış görünüşü tanıdığımdan beri çember sakallı. Içten samimi, saygılı,, herkesin yardımına koşan. İnsancıl birisi. Konuşma sanatını iyi biliyor.


 


Dil konusunda da zengin. Anadili Türkçe’nin yanında İsveççe ve İngilizce de de başarılı. İsveç’in en renkli siyasetçisi oldu. Bir sürü milletvekili ve Bakan var ne hikmet ise Mehmet Kaplan en popüleriydi. Havalara girmeyen olduğu gibi görünen bir insan. Havalara hiç girmedi. Yaş olarak benden ufak olduğu için hem Tandoğan abisi oldum. Milletvekili oldu, Bakan oldu yine telefonda aradığında Nasılsın Tandoğan abi derdi. O nedenle Mehmet Kaplan’ı bu yönüyle de ayrı sevmişimdir. Gazeteci olduğum için sözde Ermeni Soykırım tasarısı İsveç Genel Kurulu’nda geçerken o salondan dışarı çıkıp fatura ona yıkıldı. Onu hep talihsiz gördüm. Çok üzüldü. Ancak, onun Türkiye sevgisinden direm şüphe etmedim. İsveç’te ilklere imza attı. Milletvekili olarak İsveç Parlamentosu’na girdi. Her yıl gazetecilerinde katıldığı iftar yemeklerine hem Müslüman tanıdıklarını hem de İsveçli tanıdıklarını davet etti. Parlamento çatısı altında Müslüman misafirlerine iftar yemeğinden önce namaz kıldırdı. O yıllarda her nedense Mehmet Kaplan’ı harcamak istemediler. Yoksa, İsveç Parlamentosu’nda namaz kıldırdı diye de bir kulup hazırlanırdı ve aforoz edilir, teneke bağlanırdı. Ancak o zaman demek ki, birilerinin ayağına basmamıştı.
AK PARTİ VE HÜKÜMET
NİYE SUSKUN

Mehmet Kaplan’nın Bakanlık koltuğundan afaroz edilmesinin şifreleri çözüldü dedik. Bunun duymayan kalmadı. Mehmet Kaplan’nın aforoz edilmesinin merkezinde AK Parti’ye yakınlığı var. Bunun yanında AK Partili olduğu için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu var. Yani Mehmet Kaplan, bir Çevre Partili ideolojisindeki birinin AK Parti ile nasıl ilişkisi olur deniyor ve tehlikeli bulunuyor. Tehlike olarak da AK Parti gösteriliyor. Neden bugün Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan’nın siyasi yaklaşımları gösteriliyor. Başta demokrat bulunmuyor. Laik değil, ayrıştırıcı, diktatör yanlısı gösteriliyor. Böyle olunca da Çevre Partisi ile çelişkisi ortaya konuluyor. Parti de durum bu, ancak bugünkü hükümete ne oluyor. Onlarda, bu nedenle Mehmet Kaplan’a sahip çıkmadı. Yani, Mehmet Kaplan’a İsveç sahip çıkmadı diye eleştiriyoruz, ancak uğruna kurban edildiği AK Parti’den hatta iktidarda olan hükümet niye bir ses vermez. Oysa AK Parti hükümeti, adının karıştığı herşey müdahaleci olmuştu. Her nedense bundan bir ses vermedi. Suskunluğu tercih etti. Hatta öyle söylemler yapıldı ki, AK Parti, öcü parti, sanki Türkiye’yi illegal bir siyasi parti yönetiyor havası estirildi. Ak Parti yine sessiz kaldı. Onun için merakımı uyandırdı. Mehmet Kaplan’nın gidişini Ak Parti de mi istedi. Herşeye tepki gösteren Ak Parti kurmayları, bu sefer sustular. Olan Mehmet Kaplan’a oldu.



Mehmet Kaplan’ı hem İsveç , hem Türkiye yalnız bıraktı

23 Nisan kutlu olsun

Atatürk’ün Emir Çavuşu Ali Metin Direksiyon binasında (DDY Ankara Garındaki müze ) Mustafa Kemal Paşa ile Yunus Nadi, Mahzar Müfit, Ruşen Eşref, Fethi Beylerle Hoca Feyzullah Efendinin sohbetlerini izlemektedir.


23 Nisan 1920 akşamı yatsı vaktinden evvel yapılan bu sohbette bir milletvekili:

-Paşam, bu güzel günün adını henüz koymadık, bir ad koyalım, dedi.

Bunun üzerine Atatürk, yarı karanlık odada koltuğunda doğrularak:

-İşgal kuvvetlerini nasıl olsa atacağız. Fakat karşımızda altı yüz senelik bir imparatorluğun dağılmış da olsa bir hükümeti duruyor. Onun karşısında Meclisimiz çocuk sayılır. Onun için bugünün adına “Çocuk Bayramı” diyelim. Büyüsün ve kendi zaferini kendi ilan etsin, buyurdular.

Atatürk’ün bu sözleri oturanların alkışları ve tasvipleriyle karşılandı. Böylece 23 Nisan Meclisin açılma günü, Çocuk Bayramı olarak kabul ve ilan edildi.

Atatürk’ün emir Çavuşu Ali Metin’in bu anısı işte her 23 Nisan’da kutladığımız “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” için önemlidir.

96. yılında Cumhuriyetimizin çocukları olarak yediden yetmişe hepimiz bu bayramı coşku ile kutlamalıyız.

Cumhuriyetimizin emanetçileri olarak bu vatanı bölünmez bütünlüğü ile Meclisimizi ve demokrasimizi gelecek nesillere teslim etmek görevimizdir.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.



23 Nisan kutlu olsun

BİR

Bir fidanla orman kurulur,

Bir güleryüz’le dostluk oluşur,

Bir sıcak elle yardım yapılır,

Bir bakışla fırtınalar koparılır.


Bir duruşla dünyalar kazanılır,

Bir seslenişle dünyalar senin olur,

Bir solukta kilometreler kat edilir,

Bir yumrukta dağlar devrilir.


Bir adımla başlar her şey,

Bir adımla kurulur gelecek,

Bir adımla son bulur tüm umutlar,

Bir sevdadır Beşiktaş,

Bir sevdadır Türkiye’m!


Bir acıdır içinde biriken özlem,

Bir yudum sudur hayat,

Bir avuç topraktır vatan,

Bir ömürdür yaşanan.

Bir umuttur her gün yeni doğan,

Bir kahpedir dostunu arkadan vuran,

Bir haindir vatanı satan,

Bir dostluk türküsüdür dostla yaşanan.


Bir hatadır istemeden elinden, dilinden çıkan,

Bir yalandır gerçek olmayan,

Bir aşktır yüreğinde sevgiyle büyüttüğün,

Bir kalptir sevgisizlik yüzünden üşüttüğün.

Bir hayaldir düşünde kurduğun,

Bir idealdir ardında durduğun,

Bir acıdır yapamadığın,başaramadığın,

Bir iç çekiştir alınteri karşılığında ıslığın.


Bir masal,inişi, çıkışı, sevinci ve acısıyla hayat,

Bir bitiştir attığın son adım, indiğin son durak,

Bir yıkılıştır her şeyi kaybettiğinde yaşadığın,

Bir ışıktır karanlığın içinde göz kırpan.

Bir yıldızdır gökyüzünde parlayan,

Bir gerçektir her yolun bir sonu olduğu,

Bir seraptır çölde içtiğin pınarın suyu.


Bir şarkıdır her daim kulaklarında çınlayan,

Bir şarkıdır sevdana sevda katan,

Bir dokunuştur seni hayata bağlayan,

Bir sevgidir senin içinde ağlayan.


Bir haykırıştır çoğu zaman sessizliğin,

Bir gündür, yirmi dört saat, gecesiyle gündüzüyle geçtiğin,

Bir yıldır üç yüz altmış beş günün toplamı

Bir mevsimdir kışı,baharı,yazı,

Bir ölümdür beni senden ayıracak,

Bir Azrail’dir, yüreğimden seni söküp alacak.


Bir aydır, geceyi aydınlatan,

Bir vakittir yaşarken tükettiğin,

Bir nakittir doğarken ödediğin,

Bir dağdır gözünde büyüttüğün,

Bir candır teninde üşüttüğün.

Bir sözdür arkasında durduğun ya da duramadığın.


Bir Allah”tır yeri göğü yaratan, her şeyi bilen, her şeyi duyan.

Bir kul olmamalı Allah’tan başkasına insan,

Bir şey vardır daima yüreğinde sakladığın,

Bir rol vardır yaşarken oynadığın.

Bir bulut kaplar gökyüzünü,

Bir şimşek çakar içinde,

Bir yıldırım düşer kalbine,

Sonu yoktur “bir”in,

Sonu yoktur hiçbir şeyin.



BİR

22 Nisan 2016 Cuma

Dokunulmazlığın kaldırılması yoluna gidilebilir

TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi (TBMM) eski Başkanı Bülent Arınç, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin açıklama yaparak, “Kısıtlı dokunulmazlığın kaldırılması yoluna gidilebilir. O zaman göreceksiniz nur topu gibi bir dokunulmazlık çözümü ortaya çıkar” dedi.


“NUR TOPU GİBİ BİR DOKUNULMAZLIK DOSYASI ORTAYA ÇIKAR”


TBMM eski Başkanı Arınç, Parlamento Muhabirleri Derneği’ni ziyaret etti. Arınç, ziyaretinde dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik yeni bir formül önerisinde bulunarak, şöyle konuştu: “Dokunulmazlık meselesi sadece yasama ile ilgili değildir. Buna da ihtiyacımız var. Yoksa parlamento çalışamaz hale gelir. Milletvekillerinin siyasi hayatı bitirebilir.


Daha dün yeni biten bir davayı da göz önüne alırsanız farklı şekillerde suçlanmış insanların 5 sene tutuklu kaldıktan sonra ‘Geçmiş olsun, pardon’ sözleriyle karşılaştığını görmek siyasetçiler içinde mümkün olabilir. Mutlaka bir filtreye ihtiyaç var. Bütün kamu görevlileri için asker ve sivil bürokraside ne varsa ondan eksik olmamak şartıyla milletvekilleri içinde böyle bir şeye ihtiyaç var. Burada en çok dikkat çeken soru ‘Ya bunlar gözaltına alınır, tutuklanırsa?’. Yargı süreci başlarsa bunların hepsi olabilir. İyi ama bu yargı öyle bir yargı ki ne zaman ne yapacağı belli olmaz.


E burası Türkiye. O zaman ne yapmak lazım. Kısıtlı dokunulmazlığın kaldırılması yoluna gidilebilir. Mademki bu teklifte pek çok anayasaya ayrılıklar var diyorsunuz bir tane de benden olsun. Bir önerge gelir de dokunulmazlıkları kaldırılan ve dosyaları yargıya sevk edilen kişiler ‘gözaltına alınamaz veya tutuklanamaz’ diye bir hüküm de getirilirse yargı kendisini bunla bağımlı sayar diye düşünüyorum. Bu teklif mutlaka geçecekse iktidara, milletvekillerine düşen bunlar daha iyi bir çözümü bulabiliyorsa teklifin içinde genel kurul gündemine getirsinler bu endişe büyük bir endişeyse altına da bunu yazıversinler. O zaman göreceksiniz nur topu gibi bir dokunulmazlık çözümü ortaya çıkar”



Dokunulmazlığın kaldırılması yoluna gidilebilir

İsveç’teki Türk gençleri baskıya rağmen 23 Nisan kutlamasında ödün vermedi

Türkiye’de terör ve şehitler nedeniyle 23 Nisan Ulusal Eğemenlik ve Çocuk Bayramını kutlama kararı etrafında odaklaşırken, Stockholm’de büyük bir Türk şölenine dönüşerek kutlanan 23 Nisan Ulusal Eğemenlik ve Çocuk Bayramı İsveç’te son aylarda Mehmet Kaplan komplosunda oluşan atmosfer baskısı altında yapılacak. Mehmet Kaplan senaryosunun bir ürünü olarak İsveç’teki Türk sivil toplum örgütleri üzerindeki baskı 23 Nisan Ulusal Eğemenlik Bayramı kutlamasına kadar sarktı.


Yaklaşık 10 yıldır büyük bir şölene dönüştürülerek  Türk Gençlik Federasyonu (TUF) tarafından kutlanan 23 Nisan Çocuk ve Ulusal Eğemenlik Bayramı kutlaması öncesinde oluşturulan ’’Faşist’’ yaklaşıma Türk gençleri duruşlarını yaparak, her türlü baskıya boyun eğmeyerek 30 Nisan Cumartesi günü Kraliyet Parkı’dan 12.00-18.00 arasında kutlama yapma kararı aldı.

İSVEÇ’TE TÜRKLERİ SİNDİRME OPERASYONUNA DÖNÜŞTÜ

İsveç hükümetinde Türk asıllı Konut ve İmar İşlerinden sorumlu Bakan Mehmet Kaplan’a yönelik kompla teorileri ile koltuğundan eden medya senaryaso bu sefer başka bir yüzü ile ortaya çıktı. Benim de katkılarım olan ve Stockholm’de 23 Nisan Ulusal Eğemenlik Bayramı kutlaması Türk Şölenine dönüştürülen 23 Nisan Ulusal Eğemenlik Bayramı Türklerin Birlik ve Beraberliğini ortaya çıkarması, Türk karşıtları tedirgin ediyordu. Mehmet Kaplan’ı izlemeye alan Türkiye karşıtları bu sefer ne yaparız da Türklerin Stockholm’deki kutlamasını yok ederiz bilinci ile harekete geçtiler. Yoktan büyük bir 23 Nisan Ulusal Eğemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamasını tek başına 10 yıldır büyük bir başarı ile kutlayan gençlerin başarısını çekemeyen Türkiye karşıtlarının benzer senaryosu işe yaramadı. Mehmet Kaplan olayı ile başlayan Türklere yönelik yok etme projesi ve yalnızlaştırmanın bir parçası olarak bu sefer 23 Nisan Ulusal Eğemenlik Bayramı kutlamasına sarkan bu gizli el birlik ve beraberlik sembolü olan 23 Nisan etrafından kenetlenerek aşan İsveç’teki Türk gençleri Türkiye’dekilere de umarım iyi örnek olur.
TÜRKİYE’DEKİLER İSVEÇ’TEKİ TÜRK GENÇLERİNİ ÖRNEK ALSINLAR!

Türkiye’de terör ve şehitler gösterilerek bu yıl kutlamaların yapılmaması aslında, terörü yaratanlara pirim vermez mi? Hani terör ne pahasına olursa, olsun bizim hayatımızı etkilemiyecekti. Eğer, birlik ve beraberliğimizin ve Cumhuriyetimizin en güzel armağını bu bayramı kutlamaz isek o zaman teröristleri mutlu ve motive etmez miyiz? En kötü günümüz de dahi bu bayrağı devamlı yükselterek tutmalıyız ki, dost düşman kararlılığımızı görsün.
 BU SEFER DE BİR BAŞKA FOTO İLE SALDIRDILAR

TUF’un 10 yıl içerisindeki kutlamalarında sponsor olanlara kutlamanın sonunda verilen teşekkür plaketi ile TUF’u vurmak isteyen Mehmet Kaplan senaryocuları, İsveç Ülkü Ocakları Derneği Başkanı İlhan Şentürk’e verilen plaketi öne çıkararak, ’’Faşist’’suçlaması ile bu organizasyona destek veren Center Partisi üzerinde baskı oluşturdu. Center Parti de bu baskı üzerine sponsorluğunu geri çekti. Türk Gençlik Federasyonu, ekonomik baskı ve Türk Gençlik Federasyonunu ’’Faşist’’ bir örgüt suçlaması karşısında İsveç örgütleri arasında yalnızlığa itilme ve örgütün çökertilmesine yönelik bu girişime rağmen daha önce belirlenen tarih olan 30 Nisan Cumartesi günü, yine Türk şölenine dönüşecek atmosferde kutlayacağını duyurdu. Buradan her zaman alkışladığım İsveç’teki Türk gençlerini yine ayakta alkışlıyorum. Dik duruşlarını geçmişte de gösterdiler bugün de. Onlar gerçekten bizim geleceğimiz. TUF’un emin ellerde olması beni yine umutlandırdı ve mutlu etti. İyi ki varsınız gençler, iyi ki varsın TUF!!!



İsveç’teki Türk gençleri baskıya rağmen 23 Nisan kutlamasında ödün vermedi