CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, gıda denetimlerinin yetersizliği ve ülkemizde şiddetini giderek artıran ‘gıda terörünü’ TBMM gündemine taşıdı.
Gıda konusunda kamuoyunda güvenli gıda algısına yönelik olumsuzlukların aşılabilmesi için bakanlığın denetim sonuçlarını bir an önce açıklamasını isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer Gürer’i arayarak Meclis gündemine taşıdığı hileli gıda konusunu sordum
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının geçmişte yaptığı açıklamayı hatırlatarak soruma yanıt veren Gürer, “Bakanlık, hileli gıda üreten veya ithal eden firmaları açıklama uygulamasını “bazı mağduriyetler yaşanması” nedeniyle durdurduğunu açıklamıştı. Bu kabul edilebilir bir açıklama değildir” dedi.
5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” ve Kanun kapsamında hazırlanan “Gıda ve Yemin Resmi Kontrollerine Dair Yönetmelik” gereğince; laboratuvar sonucuyla taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen gıdaları üreten/ithal eden; kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten ve/veya satan firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve/veya seri numarasını içeren bilgilerin kamuoyunun bilgisine geçmiş yıllarda sunulduğunu da hatırlatan Ömer Fethi Gürer, “Bakan Pakdemirli döneminde hali hazırda bir açıklama nedense yapılmadı” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü “ Tüketicinin sağlığı ve menfaatinin korunması, haksız rekabetin önlenmesi, tüketiciler aracılığıyla firmalar üzerinde bir denetim mekanizması oluşturulması ve firmaların güvenilir gıda üretimine teşvik edilmesi amaçlanan denetim sonuçlarının kamuoyuna açıklanmamasının sebebini merak ediyorum. Gıda ile ilgili tek yetkili merci Tarım Ve Orman Bakanlığıdır. Gıda ve gıda ile temas eden maddelerin doğrudan kişiyi ve çevreyi etkilediği unutulmamalıdır. Ülkemizde gıda kaynaklı sağlık sorunlarına yönelik veriler düzenli belirlenip bu bağlamda yapılması gerekenler bir an önce uygulamaya konmalıdır”
Ülkemizdeki ekonomik kriz ile bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretim maliyetlerinin artmasının yarattığı sorunların altını çizen Gürer, “Gıda güvenliğinin bu bağlamda ikinci plana düşme riski artmaktadır. Ülkemizde gıda güvenilirliğinin sağlanması, gıdalarda taklit ve tağşişin önlenmesi, sağlığın ve tüketici menfaatlerinin korunması ile sektörde haksız rekabetin engellenmesi amacıyla gıda ve gıda ile temas eden madde ve malzemelerin üretim, işleme ve dağıtımının tüm aşamalarında resmi kontrol faaliyetlerinin Bakanlık tarafından titizlikle yapılıp kamuoyuna duyurulması gerekmektedir. Bir yıldır bakanlığın bu konuda bir açıklama yapmamasının sebebi nedir? Denetimler yapılmamakta mıdır? Yapılıyorsa kamuoyu ile neden paylaşılmamaktadır? Kamuoyu bu konuda açıklama beklemektedir” dedi.
Umarım Sayın Gürer’in hileli gıda üretimi konusundaki duyarlılığı dikkate alınır ve kamuoyu en kısa sürede aydınlatılır.
http://bit.ly/2IIb4hF • Nilay Uğuroğlu • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Bayramdan önce bu köşede yazdım; “aman doların değerini fazla düşürmeyin, bizim insanımız saldırır, varını yoğunu dolara yatırır” diye. Doğru çıktı.
Biz vatandaş uzatılmış on günlük bayram tatilini parasızlıktan evinde geçirmek zorunda kaldı diye yorum da yapmıştık, meğerse bunun da nedeni varmış.
Vatandaş tatile çıkmamış, bayram seyran dememiş paralarını yani liralarını dolara çevirmiş. “Dolarım dolsun tatilim evde olsun” sloganı ile varsa yoksa dolar almışlar hem de bankaların, piyasaların rehavet içinde işlem yaptığı Haziranın ilk haftasındaki iki gün içinde tam 2.8 milyar dolar almışlar yani 16 milyar liralarını dolara yatırmışlar.
Dolar babaları böyle bir tarih yazmadılar. Dolar dolar olalı bir ülkede çılgınca böyle bir dönüşüm yaşamadı.
Bırakın bu parasızlıkta, 16 milyar liranın nereden çıktığını, arkadaş bir ülkenin insanları neden iki günde 2.8 milyar dolar alır? Hem de kur dalgalanmasının sıfır olduğu günlerde. Hadi bunun 1,5 milyarları kurumlara, kuruluşlara, şirketlere ait peki geri kalanına ne oluyor? Vatandaş neden bu kadar döviz alıyor?
7 Haziran itibarıyla vatandaşın döviz toplamı 111.5 milyar dolara çıkmış. Yılbaşından buyana gerçekleşen döviz alımı en az 20 milyar dolar yaklaşık 120 milyar lira. Bu değerden gidersek, bayram öncesinde 575 bin lira 100 bin dolar ederken bugün için 588 lira yani bir haftada en az 10 bin lira kar yapıldı. Kar, bankaların bu tutardaki mevduata verdikleri bir aylık faiz kadar. Şu yatırım araçlarındaki dengesizliklere bakar mısınız?
DÖVİZ BOZDURMA AL
Şu tablo karşısında kulak veriri yerli ve milli para çağrılarına? Ayrıca nerede kaldı spekülasyon, manipülasyon, dış güçlerin operasyonları lafları?
Acaba bugün “dolarını bozdur” kampanyası açılsa ne tepki alır? İsteyerek “döviz bozdurma al” kampanyası yapsanız bu rakamlara ulaşamazsınız.
Siz illaki doları 6 liranın altında tutacağım diye yine bu memleketin dövizini uluslar arası piyasalarda satıp lira toplamaya çalışırken ya da dış borçlanma ile yerli piyasalara döviz enjekte ederken vatandaş “ne ala dolar ucuz alalım bir köşede kalsın” diye saldırdı, tüm çabalar boşa çıktı. Bunların kamu ekonomisine ve bankalara yükü düşünülmedi. Siz liraya halen enflasyonun altında faiz verirseniz, halen yüzde 15 stopaj keserseniz herkes liradan daha çok kaçar.
Dolara dandik faiz verilse bile “dolar dolardır” diye para yatıranların bir bildikleri var üstelik ABD Başkanı Trump’un “dolar pahalandı, faizler düşürün ki dolar değer kaybetsin, ABD’nin ihracatı artsın” dediği dönemde.
Bu dövize koş vatandaş yerleşik davranışı başlı başına sosyoekonomik olarak araştırılması gereken bir durum. En azından alt başlık verelim:
Fakir fukara bırakın doları lirayı zor buluyor, esas orta ve üst gelir grupları gibi yani yıllardır ülkenin tüketimini sürükleyen katmanlar neden araba, ev almıyor da dövizi tercih ediyor? Bunun tek cevabı var o da herkesin söylediği güven sorununda yatıyor.
http://bit.ly/2IIMyNl • İsmet Hazardağlı • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Milli Eğitim Bakanlığı, ana okulu, ilk okul ve orta okul öğrencilerinin yaz tatilinde aileleriyle yapabilecekleri etkinlikler konusunda 73 maddelik bir tavsiye listesi yayınladı. Listeyi merakla baştan sona okudum ama doğrusunu söylemek gerekirse büyük hayal kırıklığına uğradım.
Bakanlığın tavsiyeleri arasında örneğin, “yüzmeyi öğrenin” bile yok! Oysa, Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Okulu’nun araştırmasına göre, Türkiye’de her yıl deniz, göl, nehir, dere, baraj, çay ve havuzlarda çoğu çocuk en az 750 kişi yaşamını yitiriyor. ++ Peki, o listede neler var: -Beş taş oynayın -Çivi çakın -İp atlayın -Kurabiye yapın -Düğme ve sökük dikin -Çamaşır katlayın -Evi temizleyin -Reçel kaynatın -Otlardan düdük yapın -Limonata hazırlayın -Ağaca çıkın -Büyük bir tepeye tırmanın -Ekmek ve yoğurt yapın -Sokakta taşların altında solucan arayın
Giyim eşyalarını ütüleyin
Size özel bir selamlaşma bulun
-Mektup yazıp postalayın
-Sofra kurun
Tekerleme öğrenin.
++
Listeyi okuyunca aklıma iki argo deyim geldi:
1)Buyur burdan yak!
2)Alakaya çay demle!
++
Bana kalırsa, Milli Eğitim Bakanlığı, “Pardon! Yanlışlıkla yayınlamışız” diyerek listeyi geri çekmeli, ailelere ve çocuklara tatillerini özgürce planlama hakkını çok görmemeli.
http://bit.ly/2wUS5uO • Nuri Kayış • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Mersin’de kent yöneticileri ve sakinleri, başlattıkları sosyal medya kampanyası ile Euro 2020 Elemeleri H Grubu’nda 14 Kasım’da oynanacak Türkiye-İzlanda rövanş karşılaşmasını Mersin’e taşımayı hedefliyor. Maçın FIFA ve UEFA standartlarındaki Mersin Arena Stadyumu’nda oynanması için sosyal medyadan kampanya başlatıldı.
2013 Akdeniz Oyunları başta olmak üzere farklı branşlarda çok sayıda uluslararası organizasyona ev sahipliğinin yapıldığı ancak A Milli Futbol Takımı’nın resmi maçının oynanmadığı Mersin’de, kent yöneticileri ve sakinleri, gözünü Euro 2020 Elemeleri H Grubu’ndaki İzlanda rövanş maçına çevirdi. Mersinliler, 14 Kasım’daki maçın FIFA ve UEFA standartlarında olan, 25 bin 534 seyirci kapasiteli Mersin Arena Stadyumu’nda oynanması için sosyal medya üzerinden kampanya başlattı.
İLK ÇAĞRI MHP’Lİ ŞİMŞEK’TEN
Konuya ilişkin sosyal paylaşım sitesi Twitter’daki hesabından paylaşımıyla Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) ilk çağrıyı yapan MHP’li Milletvekili Baki Şimşek, “Türkiye-İzlanda maçı Mersin’de oynanmalı. Mersin’de yaşayan, gönlü Ay-Yıldız için atan 2 milyon Mersinli, bir ilçe büyüklüğünde olan İzlanda’ya Türk’ün gücünü göstermeli” dedi.
Binlerce beğeni alan paylaşımın ardından kentte ‘milli takım’ seferberliği başladı. Mersinliler, sosyal medya hesaplarından ‘İzlandaMaçıMersine’ etiketiyle paylaşımlarda bulunarak, maçın kentlerinde oynanmasını istedi.
BAKAN KASAPOĞLU’NA YAZI
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’na istek yazısı gönderen CHP’li Milletvekili Ali Mahir Başarır ise milli takıma İzlanda’da gösterilen misafirperverlik dışı tutuma da dikkat çekerek, şunları kaydetti:
“Mersin halkı olarak, İzlanda’nın akla mantığa sığmayan ve çağdışı davranışı karşısında, gerçek misafirperverliğin, centilmenliğin, dostluğun ve kardeşliğin nasıl olması gerektiğini göstermek istiyoruz. Bu nedenle, milli takımımızla İzlanda arasında oynanacak olan futbol müsabakasının Mersin’de oynanması vatandaşlarımızı son derce memnun edecek, onurlandıracaktır.”
Kampanyaya destek veren Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer de “Rövanş maçının Mersin’de oynanmasına dair çok yoğun bir talep var. Mersinliler bunu istiyor. Mersin de bunu hak ediyor. Şirin bir sahil şehriyiz. Diğer taraftan uğurlu bir kentiz. Daha önce milli takımlarımız değişik kategorilerde burada müsabakalar yapmışlar ve hiç mağlubiyetleri yok. Bu uğurun devam etmesini diliyoruz ve İzlanda’nın burada, Mersin Arena’da milli takımı yenemeyeceğini düşünüyoruz. Burada galibiyetin Türk milli takımında olacağını düşünüyoruz. Biz de belediye olarak gelen misafirlerimize Mersin’in konukseverliğini göstermesi açısında da bu talebimizi önemsiyoruz. Bir belediye başkanı olarak da şehrimize gelecek A milli takımımızı, seyircilerimizi, İzlanda milli takımını, basın mensuplarını, futbol otoritelerini gayet güzel şekilde ağırlayacağımız ilan ediyoruz ve kendilerini bekliyoruz” dedi.
‘TURİZM ALTYAPISI MÜSAİT’
Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan ise “İzlanda maçının Mersin’de oynanmaması için hiçbir neden yok. İklim yönünden en güzel iklime sahip bir bölge Mersin. Turizm altyapısı müsait olan bir bölge. Diğer taraftan kullanılmayan bir stadyum var. Akdeniz Oyunları kapsamında yapılmış bir stadyumumuz var. Mersin’de İzlanda maçının yapılmasını bir belediye başkanı olarak istiyorum” diye konuştu.
AK Parti Milletvekili Hacı Özkan, Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit, Tarsus Belediye Başkanı Haluk Bozdoğan ile STK temsilcileri, milli heyecanın Mersin’e taşınmasını istedi.
AY YILDIZLILARIN MERSİN’DE FİRESİ YOK
Öte yandan Mersin’de 19 Kasım 2013’te oynanan ve son milli maç olarak tarihe geçen özel karşılaşmada ay yıldızlılar, Belarus’u Umut Bulut ve Burak Yılmaz’ın golleri ile 2-1 mağlup etmişti. Bugüne kadar Mersin’de, çeşitli yaş kategorilerinde 15 milli maç oynanırken, 14 karşılaşmayı kazanan milli takım, 1 maçtan ise beraberlikle ayrıldı.
http://bit.ly/2MJSue9 • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Bosna-Hersek’in Zenica kentinde düzenlenen atletizm yarışmalarında mücadele eden milli atletler 8 madalya kazandı.
Zenica Uluslararası Atletizm Turnuvası, dün Bosna-Hersek’in Zenica kentinde düzenlendi. Turnuvaya Türkiye adına katılan 12 atlet 8 branşta yarışırken; 2 birincilik, 3 ikincilik, 3 de üçüncülük elde etti.
400 metrede Emel Şanlı Kırçın, 54.58’lik derecesiyle ilk sırayı elde ederken, kariyerinin en iyi derecesini yaptı. Aynı yarışta ikinci olan Berfe Sancak ise 55.80 ile finişe ulaştı. Erkekler 100 metrede ise Kayhan Özer, 10.48’lik dereceyle yarışı kazanırken, bu sezon ikinci kez 10.50’nin altını gördü. Kayhan’ın ardından 10.54 ile ikinci olan Yiğitcan Hekimoğlu da podyuma çıkmayı bildi. 3000 metrede Ayetullah Aslanhan 8:12.71 koşarken, en iyi derecesini beş saniye geliştirdi ve üçüncülüğü aldı. Aynı yarışta İslam Taşçı 8:27.59 ile beşinci sırada finiş gördü. 100 metre engelli kadınlarda yarışan Şevval Ayaz 13.73 ile üçüncü olurken, çekiçte Tuğçe Şahutoğlu 65.09 ile ikinci, uzun atlamada Muammer Demir ise 7.35 ile üçüncülükte yer aldı.
Zenica’da yarışan diğer Türk atletlerden Yusuf Yalçınkaya disk atma erkeklerde 54.04 ile 7’nci, Nurten Mermer disk atma kadınlarda 49.48 ile 5’inci, Emre Dalkıran da uzun atlamada 7.34 ile 4’üncü olarak müsabakaları tamamladı.
http://bit.ly/2MJOSc5 • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Şile’de seçim çalışması yürüten CHP’li Mahmut Tanal, AKP Şile İlçe Başkanlığı binasına Binali Yıldırım’ın propaganda broşürlerini taşıyan Şile Belediyesi personeline suçüstü yaptı…
İstanbul’da ilçe belediye personelleri de AKP’nin seçim propagandası için seferber edildi.
Şile’de seçim çalışması yürüten CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal, Şile Belediyesi çalışanlarının Binali Yıldırım’ın seçim broşürlerini AKP Şile İlçe Başkanlığı binasına taşıdığı sırada suçüstü yaptı!
CHP’li Tanal’ın çektiği görüntülerde, 2 belediye işçisi, AKP ilçe binası önünde yere saçılan broşürleri toplayıp kolilere istiflerken görülüyor.
AKP’li Şile Belediyesi işçileri, Tanal’ın “Belediye çalışanı olarak niye Ak Parti’nin seçim malzemelerini düzeltip dağıtmaya çalışıyorsunuz? Kim görev verdi size, belediye başkanlığı mı?” sorularını yanıtsız bırakıyor.
http://bit.ly/2Kk8npB • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Ataşehir’de riskli binanın boşaltılması sırasında bina sakinleri ile belediye görevlileri arasında arbede çıktı. Doğalgazı kesmeye çalışan görevli ile vatandaşlar arasında çıkan arbedenin büyümesini çevik kuvvet engelledi.
İddialara göre Kayışdağı Caddesi üzerinde bulunan apartmana riskli olduğu gerekçesiyle yıkım kararı verildi. Tebligat yapılmasının ardından bu sabah saatlerinde belediye ekipleri çevik kuvvet polisi ile binaya geldi. Gaz ve elektriklerin kesilmesi için çalışma başlatıldı. Bu sırada vatandaşlar görevlilerle tartıştı. Görevli ile vatandaşlar arasında çıkan arbedenin büyümesini çevik kuvvet engelledi. Daha sonra polis ekipleri eşliğinde binaya giren görevliler doğalgaz ve elektriği kesti. Yıkımın önümüzdeki günlerde yapılacağı öğrenildi.
http://bit.ly/2Kjkljk • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Yenimahalle Belediyesi Dünya Çevre Günü’nü çocuklarla birlikte kutladı. Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’ın ev sahipliğinde Batıkent İsmail Hakkı Tonguç Parkı’nda düzenlenen etkinliklerde çocuklar, çevrenin önemini farklı atölye çalışmalarıyla öğrendi.
TAP, ASKİ, TÜBİSAD, ÇEVKO, TEMA, DEHA Atık yağ Toplama ve Geri Kazanım, TBT Elektronik Geri Dönüşüm, Çevnak Geri Dönüşüm, Altıntaşlar Geri Dönüşüm ve Yenimahalle Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü de alanda kurdukları stantlarda çocuklara sürdürülebilir çevre için yapılabilecekleri anlattı.
Etkinlikte çocuklar, ASKİ Tiyatro Topluluğunun “Çevre” temalı oyunu ve çeşitli aktivitelerle gönüllerince eğlendi.
Yenimahalle’yi gelin hep beraber temiz tutalım
Etkinlikte çocuklara seslenen Yaşar, “Hem dünyamız hem ülkemiz gün geçtikçe kirleniyor. Dünya kirlendikçe, su kirlendikçe, hava kirlendikçe hem yaşam zorlaşıyor hem de ülke ekonomileri zarar görüyor. Tabiatımızı korumak, suyumuzu kirletmemek ve çevremizi temiz tutmak zorundayız. Bunların hepsini doğru şekilde yaparsak hem geri dönüşümü ekonomimize katmış oluruz hem de şehrimizi, ülkemizi, dünyamızı temiz tutarız” dedi.
Yaşar, “Yenimahalle’yi gelin hep beraber temiz tutalım. Vatandaş olarak sizler de sokağınızı caddenizi temiz tutmak için elinizden gelen gayreti gösterin. Yenimahaleliler olarak tüm ilçelere örnek olalım. Yenimahalle bugün temizlik konusunda Türkiye’nin en güçlü belediyeleri arasında yer alıyor. Bunun devamlılığının sağlanması için sizlerin desteğinize ihtiyacımız var” diye konuştu.
Duyarlı okullara Yaşar’dan ödül
Şenlikte “Öğrenciler AEEE topluyor” yarışması kapsamında Yenimahalle’de 2350 kg elektronik atık toplayarak birinci olan Mehmet Akif Ersoy ilkokulu ve okullar arası atık pil toplama yarışmasında 618 kg ile en fazla atık pil toplayan Mehmet Akif İnan İlkokulu ödüllerini Başkan Yaşar’ın elinden aldı.
Konuşmasının ardından etkinlik alanını gezen Yaşar, çocuklarla sohbet edip fotoğraf çektirdi.
http://bit.ly/2MNmd6f • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Başkent genelinde sokak hayvanlarına sevgi ve merhametle sahip çıkmaya devam ediyor.
Büyükşehir Belediyesi Sincan ve Gölbaşı Geçici Bakımevi Rehabilitasyon Merkezleri ile Kurtuluş Evcil Hayvanlar Sağlık Merkezi’nde; kanaması, yarası, kırığı ya da çeşitli hastalıkları olan sokak hayvanları tedavi ediliyor.
BİR YILDA 9 BİNİN ÜZERİNDE SOKAK HAYVANI TEDAVİ EDİLDİ
Büyükşehir’e bağlı merkezlere yaralı olarak getirilen sokak hayvanlarına rehabilitasyon işlemlerinin yanı sıra veterinerler tarafından kısırlaştırma operasyonu da yapılıyor.
Merkezlerde hazır bekleyen ekipler, ALO 153 Mavi Masa’ya gelen günlük 50-60 arasındaki ihbarı değerlendirerek, sokak hayvanlarına anında müdahale ediyor. Ekipler, son bir yıl içersinde bu merkezlerde 9 bin 695 sokak hayvanının tedavisini gerçekleştirdi.
SOKAK HAYVANLARINA 7/24 SAĞLIK HİZMETİ
Büyükşehir Belediyesi Geçici Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezleri, 10 adet hayvan nakil aracı ile 7 gün 24 saat sokak hayvanlarına hizmet veriyor.
Kısırlaştırmadan kuduz aşısına, iç dış parazit tedavisinden enjeksiyona, röntgenden ultrasonografi ve mikroçip uygulamasına çok sayıda işlemin gerçekleştirildiği merkezlerde uzman veterinerler eşliğinde sokak hayvanları tedavi ediliyor.
Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi ile yaptığı ortak protokol ile çalışmalarını sürdüren Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Daire Başkanlığı bünyesindeki üç farklı Merkezde; 23 veteriner hekim, tekniker, hayvan bakım ve ulaşımdan sorumlu 97 kişilik ekiple hizmet veriyor. 7 gün 24 saat esasına göre çalışan ekipler, ihbarlar doğrultusunda sokak hayvanlarına anında müdahale ediyor.
CERRAHİ VE REHABİLATASYON HİZMETLERİNDE BÜYÜK BAŞARI
Gölbaşı ve Sincan’da bulunan Geçici Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi ile Kurtuluş Parkı içerisinde bulunan Evcil Hayvanlar Sağlık Merkezi’nde sahipsiz sokak hayvanlarına cerrahi operasyonlar başarı ile gerçekleştiriliyor.
Hayvan severlerin yaptığı ihbarları değerlendiren ekipler, hayvan nakil araçları ile bulundukları yerden alınarak, rehabilitasyon sürecine tabi tutuluyor. Tedavileri tamamlanan hayvanlar daha sonra bulundukları doğal ortamlarına geri bırakılıyor.
İşaretleme yapılan sokak hayvanları ayrıca takip edilerek iyileşme ve gelişme süreçleri yakından takip ediliyor. İhbarı yapan vatandaşlar da ekipler tarafından verilen protokol numarası ile hayvanların sağlık durumları hakkında bilgi alabiliyor.
BAKIM VE BESLEME ÇALIŞMALARI
Sahipsiz hayvanlara yılın her günü sahip çıkan Büyükşehir Belediyesi, sadece merkeze getirilen hayvanlara değilkentin en ücra ve ulaşılması zor olan bölgelerinde yaşayan hayvanlara oluşturduğu besleme noktalarıyla da kuru ve yaş mama desteği sağlıyor.
Belediye ekipleri özellikle kış aylarında sokak hayvanlarını besleyerek hem hayvanların doğal ortamlarında daha sağlıklı yaşamalarına yardımcı oluyor hem de sağlık kontrollerini gerçekleştiriyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Geçici Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde tedavisi tamamlanan kedi ve köpekleri sahiplendirerek, hayvanların sıcak ve güvenli yuvalarda yaşamasına da aracılık ediyor.
http://bit.ly/2Ki8IcG • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
“Keçiören yeşillikler cenneti olacak” diyerek göreve başlayan Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok, ağaçlandırma ve çiçeklendirme çalışmalarının son hız devam ettiğini belirterek “bakımsız park kalmayacak” mesajı verdi.
Keçiören Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri, parkları süsleme ve çiçeklendirme çalışmalarını sürdürürken 2 parkın daha revizyonunu tamamladı. Çiçekli Mahallesindeki Tuncay Altıntaş Parkındaki oyun setlerini ve masaları boyayan ekipler ayrıca bitki dikimi ile parkı rengarenk bir görüntüye kavuşturdu.
Aşağı Eğlence Mahallesi’nde 1.850 metre karelik alandaki Yavuz Sultan Selim Parkına ise ıhlamur, süs kirazı, petunya dikilirken ağaç budamaları da yapıldı. Şekilli ağaç budamaları ile parkın havası değişirken vatandaşlar da parkların yeni görünümünden duydukları memnuniyeti ifade ettiler.
ALTINOK: KEÇİÖREN YEMYEŞİL OLACAK
İlçenin siluetini daha düzenli ve daha yeşil hale getireceklerini belirten Başkan Altınok, “Ağaçlandırma ile ilgili sözümüz vardı, ağaçlandırma çalışmalarımız cadde ve sokaklarımızda devam ediyor. İnşallah 2 yıl içerisinde tüm mahalle, cadde ve sokaklarımızda ağaçlandırma çalışmalarımızı tamamlamış olacağız. Keçiören, 10 yıl sonra Türkiye`nin en yeşil kenti, kişi başına düşen yeşil alan miktarı en fazla olan ilçesi olarak anılacak. ‘Yeşil bir Keçiören, yeşil bir Ankara, yeşil bir Türkiye’ anlayışımızla kentimizin ve ülkemizin yeşillenmesine katkı sunacağız” diye konuştu.
Altınok, ilçeye yeni parklar kazandıracaklarını ve tüm parkların bakımına özel önem vereceklerini de sözlerine ekledi.
http://bit.ly/2Kgq7SZ • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Mamak Belediyesi Aile Merkezleri’nde yılsonu heyecanı devam ediyor. Yılsonu sergisi için kapılarını açan aile merkezlerinde, Mamaklı kadınların yaptığı birbirinden iddialı ürünler vatandaşın beğenisine sunuluyor.
Sergi açılışı yapılan Zübeyde Hanım Aile Merkezi ve Ahmet Yesevi Aile Merkezi’nde alüminyum rölyeften ahşap boyamaya, dikiş nakıştan iğne oyasına ilmek ilmek sabırla işlenen binlerce ürün stantlarda yerini aldı. Mamaklık kadınların ellerinde hayat bulan ve estetik barındıran ürünler ziyaretçilerden tam not aldı.
Emek ve duygular birleşiyor
Yılsonu sergilerinde emeğin ve duyguların hünerle birleştiği ifade eden Mamak Belediye Başkanı Murat Köse, “Bugün açılışını gerçekleştirdiğimiz sergilerde yer alan ürünler aile merkezlerimizde verilen kursların kalitesini ortaya çıkarıyor. Her biri el emeği göz nuru ile yapılmış yüzlerce ürün sayesinde hanım kardeşlerimiz hem ev ekonomilerine katkı sağlıyor hem de hobilerini mesleğe dönüştürüyor” dedi.
http://bit.ly/2MPwgHK • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Çevre düzenlemesi, peyzaj ve yeşil alan çalışmalarıyla Mamak’a estetik bir kimlik kazandırma çalışmalarına aralıksız devam eden Mamak Belediyesi, yazlık çiçek dikimine başladı.
Havaların ısınmasıyla birlikte çiçeklendirme çalışmalarına hız veren belediye, ilçeyi birbirinden güzel rengarenk çiçeklerle donatmaya başladı. Çiçeklendirme çalışmaları sonucu ilçe botanik bahçesine dönüştü. Yeşillendirme çalışmalarına büyük önem verdiklerinin altını çizen Mamak Belediye Başkanı Murat Köse, “Havaların ısınmasıyla birlikte ilçemize yüz binlerce çiçek dikimi gerçekleştiriyoruz. Gerçekleştirilen çalışmalarla ilçemiz rengarenk oldu” dedi.
Mamak Rengarenk
Yaz sezonunun gelmesiyle birlikte çalışmalarını hızlandıran Mamak Belediyesi, parklar, muhtarlıklar, sağlık ocakları, aile merkezleri, belediye önü, kavşak, refüj başta olmak üzere, ilçenin çeşitli yerlerinde peyzaj düzenlemesi ve diktiği çiçeklerle ilçeyi adeta bir renk cümbüşüne döndürdü. Sezon boyunca toplamda bir milyon mevsimlik çiçek dikimi gerçekleştirecek ekipler, bu kapsamda petunya, top kadife, sardunya çiçekleri ile ilçede kartpostallık manzara sunacak. İlçeye büyük güzellik katan çiçekler, çevreye yaydıkları güzel kokularla da vatandaşların beğenisini kazanıyor.
http://bit.ly/2Ki0UaR • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
İstanbul’da hayatını kaybeden ressam İbrahim Balaban’ın (98), özel eşyaları ve 50’ye yakın eseri, Tekirdağ’da geçen yıl açılan Ressam İbrahim Babalan Müzesi’nde sergilenecek.
İstanbul’da kalça kemiği kırığı teşhisiyle kaldırıldığı hastanede tedavisine başlanan ve pazar günü çoklu organ yetmezliğinden hayatını kaybeden ünlü ressam İbrahim Balaban’ın ölümü, adına müze kurulan Tekirdağ’da büyük üzüntü yarattı. Şair Nazım Hikmet’in resimleri için şiir yazdığı ressam Balaban’ın özel eşyaları ve 50’ye yakın yağlı boya tablosu, Süleymanpaşa ilçesinde adına 8 Eylül 2018 günü açılan müzede sergilenecek.
Süleymanpaşa eski Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat tarafından tarihi bir bina onarılarak Ressam İbrahim Balaban Müzesi olarak açılmıştı. Müzenin açılışına o tarihte ünlü ressam İbrahim Balaban da katılmıştı.
Süleymanpaşa eski Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat, “Nazım Hikmet’in yoldaşı ressam İbrahim Balaban’ı şair babasının yanında son yolculuğuna uğurladık. Anısı Tekirdağ Süleymanpaşa’daki müzesinde yaşayacak” dedi.
http://bit.ly/2KhFHh6 • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 9 günlük bayram tatilinde müze ve ören yerlerini toplam 1 milyon 124 bin 503 kişinin ziyaret ettiğini açıkladı. Açıklamada, bayramın 3’üncü günü olan 6 Haziran’da, 188 bin 231 ziyaretçi sayısı ile bugüne kadar müze ve ören yerlerinde bir günde ağırlanan en yüksek ziyaretçi sayısına ulaşıldığı bildirildi.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerinin Ramazan Bayramı tatilinde dolduğu bildirildi. Türkiye’de turizm hareketliliğinin bayram tatilinde zirveye ulaştığı, ziyaretçi sayıları ile müze ve ören yerleri rekor kırdığı belirtilen açıklamada, “Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre 9 günlük tatilde müze ve ören yerlerini toplam 1 milyon 124 bin 503 kişi ziyaret etti. Ramazan Bayramı dolayısıyla uzayan 9 günlük tatilde müze ve ören yerleri rekor düzeyde ziyaretçi ağırlarken, 6 Haziran’da ise 188 bin 231 ziyaretçi sayısı ile bugüne kadar müze ve ören yerlerinde bir günde ağırlanan en yüksek ziyaretçi sayısına ulaşıldı” denildi.
242 BİN 548 KİŞİ MÜZEKART KULLANDI
Ramazan Bayramı tatilindeki müze ziyaretçilerinden 242 bin 548 kişinin ziyaretlerini Müzekart kullanarak gerçekleştirdiği bildirilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Tatil süresince müze gişelerinden gerçekleştirilen 69 bin 179 adet Müzekart satışı da yine geçmiş yıllardaki herhangi bir 9 günlük dönem dikkate alındığında yine bir rekor olarak öne çıkıyor. Bakanlık Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü yılbaşından bugüne kadar 479 bin 33 adet Müzekart satışı gerçekleştirdi. Yalnızca Türk vatandaşlarının edinebildikleri ve bir yıl boyunca Bakanlığa bağlı tüm müze ve ören yerlerine giriş olanağı sağlayan Müzekart’ın satışında geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 13 artış yakalandı.”
EN ÇOK ZİYARETÇİ AYASOFYA’YA
Bayram tatilinin en çok ziyaretçi ağırlayan müzesinin 110 bin 82 kişi ile ‘İstanbul Ayasofya Müzesi’ olduğu kaydedilen açıklamada, “Topkapı Sarayı’ 104 bin 291 kişi ile en çok ziyaretçi ağırlayan ikinci müze olurken, ‘Denizli Hierapolis (Pamukkale) Ören Yeri’ 99 bin 747 ile üçüncü, ‘İzmir Efes Ören Yeri’ 72 bin 303 ile dördüncü ve ‘Nevşehir Göreme Ören Yeri’de 51 bin 911 ile beşinci sırada yer aldı. Nevşehir Göreme Ören Yeri’ni sırasıyla ‘Aksaray Ihlara Vadisi’, ‘Antalya Olympos Ören Yeri’, ‘Nevşehir Kaymaklı Yeraltı Şehri’, ‘Sinop Tarihi Cezaevi’ ile ‘Antalya Patara Ören Yeri’ takip etti.
http://bit.ly/2KiE6b4 • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Çocuk Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Mahmut Aluç, “Yenidoğan sünneti; çocukta psikolojik travmaya neden olmaması, sadece lokal anestezi ile yapılabilmesi, pansuman gerektirmemesi, iyileşme sürecinin kısa olması nedeniyle daha avantajlı kabul edilmektedir” dedi.
Sivas Medicana Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Mahmut Aluç, son yıllarda yenidoğan sünnetlerinin arttığını belirterek, erken sünnetle ilgili tartışmalara açıklık getirdi. Opr. Dr. Aluç, “Yenidoğan sünneti yapılma sıklığı son yıllarda yurdumuzda gittikçe artmaktadır. Çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkemizde sünnetin genellikle yapılma yaşı yenidoğan döneminden ziyade, çocukluk çağıdır. Bu durum nispeten yurdumuzda daha yeni bir işlem olan yenidoğan sünneti hakkında yetersiz bilgi donanımı nedeniyle yanlış, daha doğru bir tabirle, birbirinden çelişkili yorumlar yapılmasına yol açmaktadır” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2,5 kilonun üzerinde dünyaya gelmiş bebeklerde sünnet işlemine onay verdiğini belirten Opr. Dr. Mahmut Aluç, “Biz hastanemizde doğan bebeklerde ilk 24 saati doldurduktan sonra, tercihen ikinci veya üçüncü günlerini bekleyerek anne taburcu olmadan yenidoğan sünnetini gerçekleştiriyoruz. Eğer bebeğin muayenesinde inguinal herni, inmemiş testis, büyük boyutlara ulaşan su fıtığı veya peygamber sünneti gibi cerrahi işlem gerektirecek patolojiler varsa sünneti yapmayıp, ilgili patolojileri düzeltmek amacıyla yapılan cerrahi girişimlerle birlikte uyguluyoruz” diye konuştu.
LOKAL ANESTEZİ UYGULANIYOR
Yenidoğan sünnetlerinin lokal anestezi uygulanarak yapıldığını anlatan Opr. Dr. Aluç, şunları kaydetti:
“Yenidoğan sünnetinde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, acı hissinin yok edilerek sünnetin gerçekleştirilmesidir. Halk arasında sık kabul edilenin aksine, bebekler de acıyı erişkinler kadar hissederler. Anestezik etkili kremler uygulanarak ağrı hissinin kaybolması beklenmektedir. İşlemden 15 dakika kadar önceden de bebeğe ağzından, burun içinden veya rektal bölgeden sakinleştirici solüsyonlar tatbik edilerek, bebeğin sünnet esnasında ağlamadan daha konforlu zaman geçirmesi sağlanmaktadır. Bu şekilde uygulanan analjezi ve sedasyon ile bebekler ağlamadan klasik cerrahi sünnet gerçekleştirilebilmektedir. Sünnet sonrası herhangi bir sargı bezi veya sonrasında pansumana gerek olmadan normal bebek bezi kullanılarak taburcu işlemi yapılmaktadır. Hastaların sünnet sonrası iyileşme süreci oldukça hızlı olmakta ve 4’üncü günde banyolarına izin verilmektedir. Aynı şekilde 0-6 ay arası bebeklerde de benzer lokal anestezi yöntemleri kullanılarak sünnet işlemi gerçekleştirilebilmektedir” diye konuştu.
‘PSİKOLOJİK TRAVMAYI ÖNLÜYOR’
Erken sünnetin olası psikolojik travmayı da önlediğini ifade eden Opr. Dr. Mahmut Aluç, “Yenidoğan sünneti ehil ellerde güvenli ve kolay bir işlemdir. Çocukta psikolojik travmaya neden olmaması, sadece lokal anestezi ile yapılabilmesi, pansuman gerektirmemesi, iyileşme sürecinin kısa olması nedeniyle daha avantajlı kabul edilmektedir. Yenidoğan döneminde sünnete karar verilmişse sadece bebek cerrahisine alışkın çocuk cerrahları ve çocuk ürologları tarafından yapılması göz ardı edilmemelidir” dedi.
http://bit.ly/2Kg9KG1 • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Öğrencinin akademik başarısını doğrudan etkileyen pek çok temel faktör olduğunu belirten Doç. Dr. Yelkin Diker Coşkun, “Karne nedeniyle öğrenciye asla ceza verilmemeli, veliler başarılı ya da başarısız gibi genellemelerden kaçınmalı, karneyi bir fırsat olarak değerlendirmeli” uyarısında bulundu.
Okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim okullarındaki yaklaşık 18 milyon öğrenci, 14 Haziran Cuma günü karne alarak yaz tatiline girecek. Yeditepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Yelkin Diker Coşkun, çocukları karne alacak velilere önerilerde bulundu.
BAŞKASIYLA YA DA KENDİNİZLE KIYASLAMAYIN
Karne ile öğrencilerin akademik düzeylerinin anlaşılmaya çalışıldığını anımsatan Doç. Dr. Coşkun, “Bu düzeyin ölçütü kimi zaman öğretmen kimi zaman daha başarılı ya da başarısız olarak görülen bir sınıf arkadaşı ya da ebeveynlerin kendi okul geçmişleridir. Aslında bu ölçütlerin tümü yanlıdır ve ölçme değerlendirme açısından hata barındırır. Eğitimde ölçmenin konusu insan davranışı olduğu için başarı ve başarısızlık kavramları çok titizlikle kullanılmalıdır” dedi.
KARNE BUNLARI ANLATMIYOR
Bir öğrencinin akademik gelişimini doğrudan etkileyen en temel faktörlere dikkati çeken Doç. Dr. Yelkin Diken Coşkun, bunları şöyle sıraladı:
“Karneler, çocukların bir yıl boyunca boyunun ne kadar uzadığını, kaç kilo aldığını, ne kadar sağlıklı beslendiğini, uyku ve ders çalışma düzenini, kaç kez hasta olduğunu, haftada kaç kez spor yaptığını, en yakın arkadaşlarını, akranlarıyla nasıl vakit geçirdiğini, okulunu ve öğretmenlerini ne kadar sevdiğini, derste kaç kere söz alarak konuştuğunu, ailesiyle olan uyum ve etkileşimini, akademik ve sosyal ortamlarda kendisi ve çevresi hakkındaki duygu ve düşüncelerini, bir sorunla karşılaştığında nasıl davrandığını, en sevdiği dersi ve bu dersi neden sevdiğini, kitap okuma becerisinin nasıl geliştiğini, yılda kaç deney yaptığını, tatillerini nasıl geçirmek istediğini, hobilerini, kariyer hedefini ve bu hedef için neler yaptığını anlatmaz.”
KARNE ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİNDE SADECE BİR ARAÇ
‘Karnelerde anlatılmayan bu özellikleri düşünerek karneyi çocuğun sağlıklı kişilik gelişimine yardımcı olacak bir araç olarak görmek gerekiyor’ diyen Doç. Dr. Coşkun, “Karne nedeniyle öğrenciye asla ceza verilmemeli. Karnenin amacı öğrencinin akademik gelişimini kendisine yansıtmaktır. Eğer akademik gelişimi ile ilgili bir problem yaşanıyorsa bunun nedeni öğrenci ile birlikte belirlenmeli ve onun katılımıyla çözüm üretilmelidir. Karneyle bir derse ait notları düşük ya da başarısız olarak değerlendirmeyip o dersle ilgili öğrencinin gelişim ihtiyaçlarını öğrenmede bir fırsat olarak görmek ve bu yönde eyleme geçmek gerekir” ifadelerini kullandı.
“KENDİ KARNESİNİ NASIL DEĞERLENDİRDİĞİNİ ANLAYIN”
Ebeveynlere “başarılı ya da başarısız gibi genellemelerden kaçınmaları” önerilerinde bulunan Doç. Dr. Coşkun, şunları kaydetti:
“Öncelikle öğrencinin kendi karnesini nasıl değerlendirdiğini anlamalılar. Öğrencinin karneye ya da bir dersin başarı notuna yüklediği anlam düşünülenden çok farklı olabilir. Bunu bile anlamak çok şeyi değiştirebilir. Karneyi öğrencilerin kendilerine hedef koymak için bir fırsat olarak görmesi sağlanmalı. Bu nedenle ebeveynler de karneyi çocuklarının akademik ve sosyal gelişimine destek olunması gereken özellikleri belirlemede bir yardımcı olarak kullanmalı. Karne bir sonuç değil yaşam boyu süren gelişimine kısa süreli katkı sunan bir araç olarak görüldüğü takdirde etkili olacaktır.”
http://bit.ly/2KhuMUE • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Sincan Belediyesi tarafından ekilen lale soğanları çiçek açtı. Laleler rengarenk görüntüsü ve hoş kokusu ile Sincan’ı çiçek bahçesine dönüştürdü. Açan laleler seyrine doyum olmaz bir manzara oluşturdu.
Sincan Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü ekiplerince park ve yeşil alanlara dikilen laleler, şehri adeta renk cümbüşüne çevirdi. Yeni yeni açmaya başlayan laleler Sincan’a ayrı bir renk ve güzellik katıyor.
Park, kavşak, orta refüjler, kaldırım kenarları ve meydanlar açan lalelerle renklendi. Laleler Sincan’ı kartpostalı aratmayan görüntüye bürüdü.
LALELER İLGİ ODAĞI OLDU
Vatandaşlar rengarenk lalelerin güzelliğine bakarak stres atıyor, laleler arasında keyifli saatler geçiriyor. Lalelerin renkli görüntüsünü kaçırmak istemeyen Sincanlılar anı fotoğrafları çekmeyi de ihmal etmiyor.
Sincan’ın simgesi haline gelen laleler toprakla buluşmasına devam edecek. Mayıs ayı sonuna kadar çiçek vermeyi sürdürecek laleler, daha sonra mevsimlik çiçeklerle değiştirilecek.
http://bit.ly/2KgPNyC • Editör • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Kılıç, “Ekonomiyi halının altına süpürerek, erteleyerek, öteleyerek hiç bir yere varamayız. Bir an önce ne yapmamız gerektiği konusunda herkesin bir sorumluluk alması gerek. Sadece tüketiciler üzerine sorumluluk bırakılarak bu iş çözülemez. Ucuz üretim yapılmalı ki ucuz tüketim yapılabilsin” dedi.
Yerel seçimlerin üzerinden bir ay geçti. Seçim öncesini ve ardından geçen süreyi düşünürsek 3- 4 aylık bir süreçte gündem seçim üzerine yoğunlaştı. Ancak bu süreçte sebze ve meyve fiyatlarında herhangi bir gerileme olmadı. Ucuz üretim yapılmalı ki ucuz tüketim yapılabilsin.
Geçici bir çözüm olarak ortaya konulan tanzim satış noktaları da fiyatların artışının önüne geçemedi. Seçimden sonra dolarda da artış gözlemlenirken, ekonominin hala gündemde yeteri kadar yer almadığını görüyoruz.
Tüketici Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Ergün Kılıç ile ekonomiyi ve neler yapılması gerektiğini konuştuk. Kılıç, sağlıklı ve ucuz, tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılayacak bir üretim sisteminin, zincirinin kurulması gerektiğini düşünüyor.
Uyarılarda bulunan Kılıç, “Son zamanlarda asıl gündem maddesi olması gereken ekonominin ne yazık ki seçim gündeminin gerisinde kaldı ve hayat her geçen gün pahalanıyor. Ciddi önlemler alınmazsa sorunlar artacak” diyor.
– Uzun bir süre seçim gündemde kaldı peki bu süreçte ekonomi ne durumda?
Ergün Kılıç: Seçimin gündemden çıkması, bir an evvel asıl sorun olan ekonominin gündeme alınması gerekiyor. Özellikle sebze enflasyonunu değerlendirmek gerekirse, ciddi bir üretim sorunu yaşandığı görülüyor. Hükümet seçim öncesi bir takım önlemler almışsa da bu önlemlerin kalıcı bir çözüm olmadığı ortada. Hükümetin almış olduğu karar üretimin artması ve fiyatların düşmesi değil üretimin aynı kalarak, maliyetlerinin devlet tarafından yani ‘satın almayanlar’ tarafından karşılanmasını içeren bir yöntemdi.
Bu yöntemle tanzim satış noktaları kurularak geçici bir çözüme gidilmişti hatırlayacağınız gibi. Birçok büyük ilin yerel seçimlerde kaybedilmesiyle de bu tanzim satışlara son verildi. Tüketici Hakları Derneği olarak bizim yapmış olduğumuz araştırmada 2018 Mart ayı ile 2019 Mart ayı arasındaki sebze fiyatlarının artışının yüzde 102 olduğu TÜİK verilerinden anlaşılıyor. Aynı zamanda çalışanların ve emeklilerin giderlerinin maaşlarının beş katı arttığı yine TÜİK verilerinden elde ettiğimiz istatistikler arasında.
– Neler yapılması gerekiyor?
Kılıç: Hükümetin ciddi tedbirler alması gerekiyor. Artık planlı ve programlı bir üretim modeline geçilmesi şart oldu. Türkiye’deki tarımsal verilerde ciddi anlamda bir düşüş olduğunu gözler önüne seriliyor. Eğer ciddi tedbirler alınmazsa önümüzde ciddi bir kriz olacak. Bunun faturası da üreticiye ve tüketiciye mal olacak gibi. Plansız üretim yüzünden bir yıl az olan ürün diğer yıl çok üretiliyor ve üretici zarar ediyordu. Bu yıl da üretimi az olan ürünlerin seneye kontrollü ve planlı üretilmesi üzerine çalışma yapılmazsa önümüzdeki yılda aynı şekilde üreticiyi ve tüketiciyi sorunlar bekleyecektir. Burada hükümet ciddi önlemler almak durumunda.
Yerel yönetimler burada devreye girmek durumunda. Yönetimlerin desteği ürün bazında değil daha çok yaşam bazında yapması lazım. Hayvancılık yaparsanız şu kadar destek veririm veya şu ürünü ekerseniz bu kadar destek veririm demek yerine; siz kırsal kesimde yani üretim bölgelerinde yaşarsanız ve üretim yaparsanız size belirli bir maaş veririm şeklinde bir yönlendirmeyle üretimin artırılması ve bu üretimin kontrollü-planlı yapılması sağlanarak her yıl yaşanan az ürün, çok ürün veya ihraç fazlası sorunu yaşanmadan kırsalın kalkınması ve desteklenmesi yönünde bir öneri sunuyoruz.
– Seçimlerin üzerinden yaklaşık bir ay geçti ancak hala ekonominin durumu medyada yer almadı. Sizce ekonomi medyaya yansımalı mı?
Kılıç: Ortada yokluk ve yoksullukla ilgili, özellikle Kaymakamlıkta yoksullara verilen yardımların sayısının milyonları aşması zaten ekonominin bir göstergesidir. Bu mutlaka konuşulmalıdır. Ekonomiyi halının altına süpürerek, erteleyerek, öteleyerek hiç bir yere varamayız.
Bir an önce ne yapmamız gerektiği konusunda herkesin bir sorumluluk alması gerekir. Sadece tüketiciler üzerine sorumluluk bırakılarak bu iş çözülemez. Tüketiciler bırakın kendi parasını kendi ihtiyaçlarına harcamasını artık yapılan yollara müşteri garanti verilmesi, havaalanlarına garanti verilmesi ve buna benzer birçok alandaki yap işlet devret modellerine garanti verilmesi, bu garantilerin karşılanamamasıyla birlikte de devletin kasasından karşılanmasıyla ciddi anlamda bir açık yaratılıyor.
Bu açığın önlenmesi için öncelikle bu modellerin gözden geçirilmesi gerekir. Yap işlet devret modeliyle değil devlet kendi imkanlarıyla kimseye hibe etmeden o alanları kendi vatandaşının lehine döndürmelidir.
Bunu yapmadığı takdirde siz yemediğiniz sebzenin parasını bile yoksul insanlara ödettiniz. Çünkü maliyetin altında sattığınız zaman devletin bu ücretler devletin kasasından gidiyor. Peki devletin kasası nereden doluyor? Tüketicilerden alınan dolaylı vergilerden doluyor.
Dolaysız vergilerin oranı baktığınız zaman çok cüzi bir miktarda kalıyor. Yüzde 70- 80 oranında ki vergiler yine tüketicilerden alınıyor. Örneğin benzinlikler sanki maliyenin kasası gibi gittiğinizde otomatikman ödediğiniz para KDV olarak ortada. Onun dışında temel gıdadan tutun, evinizde kullandığınız elektrikten alınan yüzde 18 KDV ve buna benzer diğer vergileri de düşündüğünüz zaman zaten bu paralar dar gelirli, hatta işsiz ve zorunlu olarak elektrik kullanmakta olan tüketiciler üzerinden de karşılanıyor.
Üretici hallerinde 5 liraya çıkan bir ürün, tanzim satış noktalarında 3 buçuk liraya satılıyor demek arada ki 1 buçuk liralık farkı kim karşılıyor sorusunu ortaya koyuyor. Bunu üretici karşılamadı, aracılar karşılamadı. Bu ürünleri belediye araçlarıyla getiren belediye karşıladı. Peki, belediyenin yani devletin kasasını kim dolduruyor. Cevap basit tüketiciler. Dolaylı vergiler bütün yoksullarda dahil olmak üzere gelir üzerinden değil harcama üzerinden alınıyor. Herkes harcarken oradaki 1 buçuk liralık fark için ekstra para veriyor demektir. Bunun adaleti nerede kalıyor?
Bu tür siyasal bir anlayışın bu ülkenin kalkınmasına herhangi bir faydası olmaz. Biraz önce ifade ettiğim gibi eğer geleceği planlarsanız düzeltebilirsiniz. Çünkü sebze, meyve plan program işidir. Bu yıl olmayanı planlar seneye fazla üretirsiniz bu sorunu ortadan kaldırırsınız. Ancak bunu yaparken eğer siz iç piyasada ki üretimin ne kadar olduğunu, dış piyasaya ihraç edeceğiniz ürünün ne kadar olduğunu planlamadan, nasıl bir verim alacağınızı planlayamazsanız o zaman aşırı bir üretim ortaya çıkar. Aşırı üretimde bu ürünlerin çöpe atılması demektir.
Çöpe attığınız zaman yabancı ülkelerden ithal ettiğiniz tohumları, gübreyi, mazotu bütün bunları zincirleme olarak düşündüğümüz zaman dışa bağımlılığı da ortaya koymuş oluyoruz. Mutlaka tarımsal planlamayı yapmak durumundayız.
– Geleceğe yönelik planlardan bahsettik. Peki, kısa vadede ne gibi çözümler yapılabilir?
Kılıç: Öncelikle üretimden, tüketime bir zincirin ivedilikle kurulması gerekiyor. Üretim kooperatifleri ve tüketim kooperatifleri. Devlet burada rekabetin içerisinde olmamalı. Devlet regüle edilebilecek işlerin içinde olabilir ama böyle spesifik konularda devlet bu işlerin içine girmemelidir diye düşünüyorum. Eğer girerse böylece serbest piyasa mantığının dışına çıkmış olur. Burada üretici kooperatiflerini destekleyerek oradaki kaynakların etkin ve verimli kullanılması sağlanmalıdır. Paketlemeden tutun, dayanıklılığı artırıcı ve satış noktalarına nakledilme organizasyonunu yaparsanız maliyetin düşmesini sağlarsınız.
Eğer tüketici örgütleriyle hareket edip, tüketim kooperatiflerini kurdurursanız o zaman piyasada aşırı oynayan sermayenin hakimlerine karşıda bir hareket geliştirmiş olursunuz. Gerçeklik ortaya çıkar. Herkes ne kadar kar edeceğini, nasıl bir hareket geliştireceğini de orada görür.
– Son olarak ne eklemek istersiniz?
Kılıç: Her şeyden önce tarımla ilgili, tarımsal kitlenin tekrardan kurulması çok önemli. Türkiye’de üretilen ürünlerin ithal edilmemesi gerekiyor. Yerli üretimde mutlaka bizim ülkemizin endemik yapısını, tohumlarını korunması açısından yerlilerinin kullanılması gerekiyor. Küçük çiftçiler mutlaka korunmalı. Tüketim ve üretim aşamasında kooperatifçilik mutlaka devletin önceliği olmak zorunda.
Yanlış tarım politikalarından vazgeçilmelidir. Kırsal kalkınma içerisinde doğru tarım ve gıda politikaları uygulama noktasında teknik olan mimar ve mühendislerin buralarda çalıştırılması gerekiyor. Sağlıklı ve ucuz, tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılayacak bir üretim sisteminin, zincirinin kurulması tüketiciler olarak bizim beklentimiz.
http://bit.ly/2Ko0Oi3 • Mehmet Akgün • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Bu yıl 12’incisi düzenlenen Tiyatro Akademi Sanat Festivali Hacı Bayram Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Atölye Sahnesi’nde gerçekleştirildi.
Bağımsız 22 ekip 8 gün boyunca oyunlarını sergiledi. Festivalin en ilgi çekici oyunlarından biri ise Ankara Deneme Sahnesi’nin sergilemiş olduğu ‘Ada’ oyunu oldu.
Toplumlarda her dönem baskı altında tutulan insanlar yer alıyor. Baskının nedeni kimi zaman din, kimi zaman dil, kimi zaman ırk oluyor. Neden farklı olsa da baskı her daim sürüyor. Bu baskıya başkaldırışın en temel yollarından biri ise sanattan geçiyor. Tiyatro ise bu dallardan en uygunu olarak karşımıza çıkıyor.
12. Sanat Festivali’nin en ilgi çekici oyunlarından biri Ankara Deneme Sahnesi’nin sergilemiş olduğu Ada oyunu oldu. Athol Fugard’ın yazdığı, Yücel Erten’in çevirdiği oyunun yönetmenliğini Ulaş Karadağ, yönetmen yardımcılığını Gülay Vural yaptı. Oyuncular İhsan Çağrı Boyacı ve Yusuf Kenan Adıgüzel iki kişilik oyunda izleyicileri büyülemeyi başardı.
Fugard’ın 1973 yılında yazdığı ‘Ada’ isimli eserini önemli kılan: Güney Afrika’da o yıllarda iki siyahi oyuncuyla birlikte kolektif bir çalışma olarak ortaya çıkarmış olmasıdır. Güney Afrika’da 1950’li yıllarda ortaya çıkan ‘Apartehid’ yasası söz konusudur. Bu yasaya göre ‘Beyazlar ile siyahlar arasındaki yaşam alanları ayrılmalıdır.’ Geçmişinde sömürgeciliğe maruz kalan Güney Afrika, 1960 yılında çıkan ‘Karma Kast’ ile siyah ve beyazların tiyatro oyununu birlikte izlemelerini de engellenmiştir. Böyle bir dönemde Athol Fugard, iki siyahi oyuncu ile bu metni yazar ve aynı oyuncular ile sahneler.
Oyun Apartehid yasasına bir tepkidir. İki siyah insanın bu yasaya karşı gelmesi sonucu; mahkum edilmesini ve hapishanede yaşadıklarını konu alan bir oyundur. Fugard bu oyunu Sophokles’in Antigone oyunun bir bölümü ile harmanlar. 2500 yıl önce yazılan bir oyunu ve hücrede iki mahkumun direnişini zamansal olarak birleştirir ve kurgular.
Aradan geçen zaman sömürgeci egemen güçlerin yönelim ve yöntemlerinde bir değişiklik olmadığını ironik bir biçimde ortaya koyar. Zorbalığı, sömürgeciliği, baskı rejimlerini ve en önemlisi insanı sorgulayan ve buna karşı insanın onurlu direnişini öne çıkaran tematik bir metindir.
Ada’da onurlu bir yaşam sürdürmenin bedelinin ağır olduğu günlerden söz ediliyor. İki mahkumun dostluğu, paylaşımı, çatışması ve insanın insanca yaşamaya duyduğu ihtiyacı anlatıyor. Muhalif bir oyundur ama sloganlaştırılmamıştır. Suç ve özgürlüğü sorgulayan aynı zamanda insanın yaşadıkları karşısında ne kadar çok duygusal gel- gitler yaşayabileceğini, birbirine zıt duyguları aynı anda içinde barındırabileceğini yoğun bir şekilde anlatmayı başarmış bir oyundur.
Ankara Deneme Sahnesi’de bu oyunu, uzun ve zorlu çalışmalar sonucunda ana fikrine sadık kalarak seyircilerle buluşturmayı başardı.
Yönetmen yardımcısı Gülay Vural sergiledikleri oyun sonrasında, “Pek çok şeyi ifade etmenin zorluğunu iki kişiyle daha iyi ifade edebilmek üzerine bu oyunu seçtik. Duyguyu vermek için bir seneyi aşkın süredir çalışıyoruz. İki zıt karakterin duygularını seyirciye verebilmeleri için uğraştık, verdiğimizi de düşünüyoruz” dedi.
Oyunculardan İhsan Çağrı Boyacı oyun sonrasında sorularımızı cevapladı.
– Sizi tanıyabilir miyiz?
Boyacı: Yaklaşık 15 yıldır tiyatroyla uğraşıyorum. Esas olarak profesyonel anlamda mesleğim tiyatroculuk değil. Ankara Üniversitesi Radyo, Televizyon, Sinema Bölümü’nden mezunum. Amatör olarak tiyatroyla uğraşıyorum. Tiyatroya başladığım zamanlar lise zamanlarıma denk geliyor.
– Birazda tiyatro yolculuğundan bahsedebilir misin? Tiyatroya başlamanın nedeni nedir?
Boyacı: Açıkçası çocukluktan beridir tiyatrocu olmak istiyorum gibi bir durumum olmadı. Tiyatroyla tanışmam biraz tesadüf oldu diyebilirim. Tiyatro izleyicisi olarak, tiyatroyu çok uzun zamandır tanıyordum. Babamın Devlet Tiyatrosu’ndan emekli olmasından dolayı seyirci tiyatroyla bir tanışıklığım vardı. Ancak lisede tiyatro seçmeleri yapılana kadar oynamayı hiç aklıma getirmemiştim.
Yine Ankara Deneme Sahnesi’nin üyelerinden bir hocamız okulun tiyatro topluluğunu çalıştırıyordu. Bu sayede lisede çalışılacak oyuna seçilince tiyatroyla tanıştım. Aynı zamanda bu oyunla birlikte Ankara Deneme Sahnesi’yle de tanışmış oldum. Bu tanışıklık sonrasında tiyatro çalışmalarıma orada devam etmeye başladım. Ankara Deneme Sahnesi her sezona yeni bir oyunla hazırlanıyor. Açıkcası benim her sezon bir oyuna hazırlanacak zamanım olmuyor. Tam olarak rakamı hatırlayamasam da Ankara Deneme Sahnesi’yle birlikte 8 oyun sahneledim diyebilirim.
Bir şekilde oyunda olmasam da her zaman ışıkta, seste yada getir götür işlerinde destek olmaya, tiyatronun içerisinde olmaya çalıştım.
Boyacı: Her dönem içinde bulunduğumuz sistemde yöneten, yönetilen ilişkilerinde ki sıkıntılar, hep bir hak arayışı, hep bir mücadele durumu var. En küçük alandan, en büyük alana kadar bu mücadeleyi görüyoruz. Oyunda da Güney Afrika’da 1950’li yıllarda ortaya çıkan ‘Apartehid’ yasası söz konusudur. Bu yasaya göre ‘Beyazlar ile siyahlar arasındaki yaşam alanları ayrılmalıdır.’ Geçmişinde sömürgeciliğe maruz kalan Güney Afrika, 1960 yılında çıkan ‘Karma Kast’ ile siyah ve beyazların tiyatro oyununu birlikte izlemelerini de engellenmiştir. Böyle bir dönemde Athol Fugard, iki siyahi oyuncu ile bu metni yazar ve aynı oyuncular ile sahneler.
– Oyunda dekor ve ışık göremedik bunun özel bir nedeni var mı?
Boyacı: Bu soru sürekli geliyor. Alıştığımız bir tiyatro, sahne algısı var. Tiyatroya gittiğimiz zaman görmek istediğimiz dekor, ışık, oyuncu, aksesuar bunlar bizim tiyatro da alıştığımız etkenler. Biraz bu algıyı kırmak ve tiyatronun özü olan oyun oynama yansılama niteliğini ortaya koymak amacıyla bu tarz bir yöntem seçildi. Aynı zamanda bu yöntem seçilirken ‘Ada’ oyununun metninin de buna müsait olduğunu göz önünde bulundurduğumuz için bu şekilde bir reji yorumu tercih edildi. İki mahkum var, adadalar, iki kişilik bir hücredeler. Düşündüğümüz zaman zaten ne dekor, ne ışık hiç bir şey yok adanın özelinde de.
– İki kişilik bir oyun ve dekor yok bu durum sizi zorluyor mu?
Boyacı: Hem oynayan açısından hem de izleyen açısından evet zor bir durum diyebilirim. Çünkü dekor, ışık, ses bunların her biri oyuncu içinde izleyen içinde soluklanabileceği ayrı birer alan açıyor. Bunların kullanımı ne kadar azalırsa oyunculuk daha ön plana çıkıyor. Ada’yı oynarken aldığımız en büyük risk bu oluyor. Yani oyuncudan başka hiçbir şey yok. İzleyicinin 50 dakika boyunca oyunculardan odağının uzaklaşacağı bir an bile yok. Böyle olması bir yandan keyif veriyor, bir yandan da açıkçası zorluyor.
ANKARA DENEME SAHNESİ
Ankara Deneme Sahnesi (ADS) Ankara’da yerleşik olan Türkiye’nin en eski amatör tiyatro topluluğudur.
1 Mart 1957’da Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti adıyla kurulan ve uzun yıllardır Ankara Deneme Sahnesi adıyla çalışan topluluk, Meydan Larousse ve Ana Britannicagibi ansiklopedilerde yer alan tek amatör topluluk olma özelliğini de taşıyor. Topluluk, oyun sergilemenin dışında, kitap ve bülten yayını ve değişik etkinlikler yapmaktadır. Ayrıca sahne Erol Kardeseci, Erkan Yücel, Zafer Ergin, Yılmaz Onay, Özdemir Nutku, Güngör Dilmen, Nurhan Karadağ gibi önemli birçok tiyatro insanınada da ev sahipliği yapmıştır.
1957 yılının 1 Mart’ında Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti adıyla kurulan ve uzun yıllardır Ankara Deneme Sahnesi adı altında çalışmalarını sürdüren amatör tiyatro 62.yılını doldurdu.
Meydan Larousse ve Ana Britannica gibi Türkiye’de yayınlanan iki büyük ansiklopedide yer alan tek amatör tiyatro topluluğu Ankara Deneme Sahnesi. İşe belki de amatörlük kavramını tanımlayarak başlamak en uygunu. Meydan Larousse amatörlüğü şöyle tanımlıyor:
“Amatör: (isim ve sıfat) Latince amatör, seven kimseden. Bir şeye hevesi tam olan ve onu hararetle arayan. Sadece zevki için bilerek bir sanat veya bilimle uğraşan kimse. Mesleği olmamakla beraber kendini güzel sanatlara veren kimse.”
Ankara Deneme Sahnesi’nin tarihi içinde tanımladığı ve yaşadığı amatörlük ise biraz daha farklı; İnsanı eksen alarak başlayan giderek “hangi insan”ı hedeflediğini tartışarak, sessiz çoğunluk için ve onun çıkarları adına, yine onunla birlikte tiyatro yapmayı benimseyen, işinde profesyonel; tavrında, heyecanında tiyatro sevgisini hep önde tutan bir amatörlük.
Usta-çırak ilişkisini kaybetmeden, bilgi ve tecrübesini yeni kuşaklara aktararak ve onunla birlikte yeniden gençleşerek varolmayı seçen bir gönüllülük. Profesyonelliği hep daha iyiyi arayarak gösteren, kazanımlarını bencilce kendine saklayarak değil; aksine yaymaya, aktarmaya, belgelemeye ve geleceğe bırakmaya gayretli bir kurumsallık. Demokrat, her üyesinin söz söyleme özgürlüğüne sahip olduğu, kendini ve grubu geliştirmek için her kapıyı zorlayan, bireysel doyumu değil, topluca yaratmanın kıvancını duymaya özlem duyan bir örgütlülük.
Cumhuriyet Türkiye’sinde yaşayan sivil toplum örgütlerinin tarihine bakıldığında 62 yıl gerçekten önemli ve anlamlı. Hele olaya tiyatro penceresinden baktığımızda bu anlam daha da belirginleşiyor. İşe bir de amatörlüğü kattığımızda ise bir mucizeden söz etmek mümkün.
62 yılı anlamlı kılan bir başka öge de, Ankara Deneme Sahnesi’nin tiyatro çizgisindeki, amatör tutumundaki devamlılık ve birikimlerini akıllıca değerlendirip, geçmiş tecrübelerini her yeni çalışmasında hayata geçirebilme becerisi. Kurumsal hafıza diyebileceğimiz bu özellik, ne yazık ki, bir çok resmi kuruluşumuzun bile üstesinden gelemediği bir başarı.
http://bit.ly/2KfYzx3 • Mehmet Akgün • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete
Tamamı öğretmenlerden oluşan Türk Müziği Öğretmenler Korosu Türk sanat müziği, Türk tasavvuf müziği, Türk halk müziğinden oluşan geniş repertuarlarıyla, konseri dinlemeye gelenlere müzik ziyafeti verdi.
Kültürümüz her yönüyle oldukça zengin. Geleneksel birçok sanatımız bulunduğu gibi Türk müziği de kültürümüzü zenginleştiren temel öğeler arasında yer alıyor. Kültür değerlerimizin korunması, sevilmesi ve yeni nesillere tanıtılıp aktarılması için çeşitli faaliyetler yürütülüyor.
Bu faaliyetlerden birini de öğretmenler üstlendi. İşleri topluma çağdaş, sağlıklı bireyler yetiştirmek olan öğretmenler bu kez öğrenci olarak koroda yer aldılar. İyi birer öğretmen oldukları gibi verdikleri konserle iyi bir müzik öğrencisi olduklarını da ispat ettiler. Hem koro şeklinde söyledikleri, hem de solo söyledikleri şarkılarla müzikseverlerin takdirini kazanmayı başardılar.
Her daim topluma örnek olmaları gereken öğretmenlerimiz müzik kültürümüzü icra etme, tanıtma ve sevdirme noktasında da örnek olmayı başardılar.
Çankaya İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü bünyesinde ses ve saz alanında yetenekli öğretmenler tarafından oluşturulan ve 2016 yılından beri her yıl düzenli olarak repertuar çalışmalarını sürdüren Müzik Topluluğu´nun en önemli amaçlarından biri Türk müziğini tanıtmak ve sevdirmek. Bu amaçla öncelikle öğretmenlere ve öğrencilere yönelik konserler düzenliyorlar.
Beden eğitimi öğretmeni ve aynı zamanda Türk müziği sanatçısı olan Murat Eroğul´un şefliğini üstlendiği Koro; Türk sanat müziği, Türk tasavvuf müziği, Türk halk müziği ve mehteran müziğinden örnekler sunuyor. Konserde, hem koro hem de solo şeklinde söylenen şarkılar ile zeybek, sema, tiyatro ve halk oyunları gösterileri izleyicilere unutulmaz anlar yaşatıyor.
Murat Eroğul’un şefliğini üstlendiği konser Gençlik Parkı Tiyatro Salonu’nda müzikseverlerle buluştu. Konsere konuk sanatçı olarak katılan Otağı Türk Dünyası Müzik ve Dans Topluluğu Genel Sanat Yönetmeni Yelmira Şenduran’da şarkılarıyla dinleyenleri büyüledi.
Dört bölümden oluşan konseri şarkıların yanı sıra sema gösterisi, Kazak dansçının gösterisi ve halk oyunları gösterisi renklendirdi. Gençlik Parkı Tiyatro Salonu’nu müzikseverler tarafından doldurulurken geniş repertuara eşlik edildi.
Konser öncesi bir araya geldiğimiz Türk Müziği Öğretmenler Korosu Şefi Murat Eroğul bize kendisinden ve Öğretmenler Korosu’ndan bahsetti.
– Sizi tanıyabilir miyiz?
Murat Eroğul: Çankaya İlçesi Tevfik İleri Ortaokulu’nda beden öğretmeniyim. Beden eğitimi öğretmeni olarak görevime devam ediyorum. 5 yıldır Çankaya İlçesindeyim. 4 yıl önce Ankara İl Eğitim Müdürlüğü’nde Türk Müziği Korosu’nu kurduk. 2017’den itibaren de Çankaya Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde çalışıyoruz. Çankaya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Türk Müziği Öğretmenler Topluluğu olarak lanse ediliyoruz.
Türk müziğinin hemen hemen her formunu icra ediyoruz. Yani tasavvuf müziği, sanat müziği, halk müziği ve mehter müziğini seslendiriyoruz. Bunlar Türk müziğinin sac ayaklarıdır. Bütün formlardan örnekler sunmaya çalışıyoruz. 3 yıldır burada çalışıyoruz, bu 5’inci konserimiz olacak.
– Bu topluluk kurulmadan önce müziğe ilginiz var mıydı?
Eroğul: Evet vardı. Kendimi tasavvuf müziği sanatçısı olarak adlandırıyorum., Gazi Üniversitesi Türk Müziği Korosu’nda, Türk müziği eğitimi alarak başladım. Koroda Muzaffer Şenduran yönetiminde 7- 8 yıl bulundum. Daha sonra TRT’den Ahmet Hatipoğlu ve Cemile Uncu hocalarımın riyasetinde korolarda bulundum. Yani TRT’den ve Gazi Üniversitesi’nden yetiştim. Oralarda sayısız konserlere çıktık. Sonra müstakil olarak 2 tane tasavvuf müziği albümü çıkarttım. TRT Müzik kanalında Aşk-ı Neva isimli tasavvufi müzik programının sunuculuğunu ve solistliğini yaptım. Devletimizin kurumlarıyla kendimizin hazırladığı programlarla ülkemizi yurtiçinde ve yurtdışında temsil ediyoruz.
– Koroda ki herkes öğretmen. Peki, öğretmenler öğrettikleri kadar, öğrenme noktasında da başarılılar mı?
Eroğul: Türk müziği zor bir repertuara sahip. Özellikle klasik müziğimiz öğrenme ve öğretme noktasında daha zorlu bir süreç. Koristlerimiz de doğal olarak klasik müzikte biraz zorlanıyorlar. Ancak bizim musikimiz meşk usulüne dayalıdır. Karşılıklı okuma sistemine dayalıdır. Biz genellikle meşk usulüyle çalışıyoruz. Şef icra ediyor sonrasında koro icra ediyor. Bunu çok tekrarlarla pekiştirmeye çalışıyoruz. Çok tekrar yaptığımız için koronun öğrenme yetisi daha da yükseliyor. Şu an koromuzun geldiği noktadan oldukça memnunum. Kültür Bakanlığı düzeyinde olmasa da hemen hemen her tarz müziği icra edebilecek bir seviyeye geldiler.
Burası korodan ziyade artık bir dostluk, kardeşlik, arkadaşlık, akrabalık müessesine dönüştü. Koromuza o samimiyeti, o duyguları verebildik. Koromuzun uzun yıllar bu duygularla devam edeceğini düşünüyorum.
Koristlerden beden eğitimi öğretmeni İbrahim Bulut, koroya katılma hikayesini ve bu kez bir öğrenci olarak bize öğretmenler korosunu anlattı.
– Sizi tanıyabilir miyiz?
İbrahim Bulut: Beden eğitimi öğretmeniyim. Eski milli atletim. Uzun yıllardır beden eğitimi öğretmenliği yapıyorum, mesleğin sonuna doğru yaklaştık. Mesleğimin son dönemlerinde tesadüfen koroya başladım. Çankaya Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün öğretmenlerden oluşan bir korosu vardı, oraya dahil oldum. Yaklaşık 6 aydır çalışmalarımızı yürütüyoruz. Şefimiz bu işi bilen birisi, koristlerin hepsi öğretmen ve amatörlerden oluşuyor. Eğleniyoruz, bir taraftan da müzik yapıyoruz. Bu konserde ekibimizin ilk konseri olacak.
– Daha önce müziğin herhangi bir branşıyla ilgilenmiş miydiniz?
Bulut: Bizim memleketimiz Sivas, doğuştan şarkılara, türkülere karşı bir duyarlılığımız var. Evde, arkadaş ortamında söylerdim. Müzik kulağım var, koroya başladığımda da açıkçası çok acemilik çekmedim. Yıllar öncesinden başlasaydım daha iyi olurmuş diye düşünüyorum. Koro devam ederse bende koroyla birlikte devam edeceğim. Eğer etmezse de emeklilikte sürdürmeyi düşünüyorum.
– Koro hakkında neler söylemek istersiniz?
Bulut: Koromuz 3 yıllık bir koro. Haftanın bir günü . Çankaya Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde toplanıyoruz. Saz eşliğinde çalışıyoruz. Hocamız repertuara göre eksik yerleri tamamlatıyor. Çaylar, pastalar, eğlencelerle çalışmalarımız oldukça keyifli geçiyor.
– Yaş grubu ne aralıkta?
Bulut: Koronun en yaşlısı benim. 30 yaşında da, 40 yaşında da, 50 yaşında da arkadaşlarımız var ama ağırlıklı yaş ortalaması biraz yüksek. Yaş ortalamasına 40 diyebiliriz.
– Repertuarı siz mi belirliyorsunuz?
Bulut: Repertuarı şefimiz belirliyor. Bizim denemelerimiz sonunda seçilen parçalara uyum sağlayıp sağlayamadığımıza göre repertuarda değişiklik yapılabiliyor. Repertuarımızda ilahi var, sema var, Kazak müziklerinden örnekler var, sanat müziği var, halk müziği var. Karma bir repertuarımız var.
– Sizin solist olarak seslendireceğiniz bir parça var mı?
Bulut: Ben Müzeyyen Senar’dan Fikrimin İnce Gülü’nü seslendireceğim. Bu şarkı bana kısmet oldu, becerebilirsem söyleyeceğim. Bu şarkı eşimle benim sevdiğimiz bir şarkıydı, tesadüfen bana denk geldi. Uğraşsan böyle denk getiremezsin. O bakımdan bu şarkıyı seslendirmekten dolayı oldukça mutluyum.
http://bit.ly/2MHadmr • Mehmet Akgün • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete