Header Ads

Totalitarizm çağımızın acı gerçeğimi?

Ünal Özüak • #Çağ, #Totalitarizm


Bunca sosyal medya iletişim olanakları olmasına karşın, bundan yarım asır sonra nerelere evrilecek dünyamız söyleyen pek çıkmıyor. Belki de gününü kavrıyamıyor kimse de ondan. Oysaki eski insanlara bakar mısınız?





Nasıl da görmüşler önlerine, geleceğin edebiyatını yapmışlar, kurguladıkları ütopyaları romanlaştırmışlar. Gelin bugün biraz onlardan feyz alalım. Hatırlayalım, geçen yaz ki yazımda; “Fahrenheit 451”ve George Orwell’in allegorik kitabı “Hayvan Çiftliği” ve “1984” gibi “Karporitizme Başkaldırı Kitaplarının” en çok satanlar listesinde olması tesadüf değildir demiş ve Korporatizm’i Mossolini örneğiyle şöyle anlatmıştım;





Özel mülkiyetin ve bireysel girişimin toplum düzeninin temel koşulu sayıldığı ancak bu olguların katı devlet kontrolünde olduğu, anti-marksist ve anti-liberal ekonomik görüştür.19.yy sonlarında üçüncü bir yol olarak ortaya çıkmış, faşist ve nazist devletlerin gelişmesiyle kendine 20.yy’nin ilk yarısında güçlü bir yer edinmiştir.





Anti-kapitalist bir görüş değildir, sermayeyi destekler. Benito Mussolini döneminde devlet yapısı korporatizm’e göre şekillenmiştir. Korporatizm tek başına diktatörlük anlamına gelmemesine rağmen, Mussolini Parlamento’yu feshederek korporasyonlardan oluşan bir danışma kuruluna dönüştürmüş, yetmemiş gibi bütün korporasyonların başkanını da kendisi olarak ilan ettirmiştir. kimi alanlarda bu başkanlık statüsü yalnızca sembolik bir titr olarak görüldüyse de, Mussolini özellikle bazı korporasyonlarda yönetsel yetkilerini kullanmaktan kaçınmamıştır.
Eski adamlar bu işi biliyorlardı!





Geçmişi gözden geçirme bağlamında Aldoux Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” ütopik romanını yeni baştan dikkatle okuyunca “Yok artık adam 1932’de kestirmiş mi Dünyanın ne hale geleceğini” oldum. İkinci Dünya Savaşı öncesinde tehlikeli bir şekilde kontrolden çıkmakta olduğunu hissettiği toplumun karmaşasını gösterdiği düşünsel tepkiler hissedildiği romanında Huxley çağdaş toplumun kusurlarını zekice olduğu kadar, acımasızca yargılamış, dahiyane taşlamış.





Bugünü değerlendirebilmek için hararetle okumanızı tavsiye ettiğim kitaba, 2007’de yazdığı önsözünde Margaret Atwood; 20. Yüzyılın ikinci yarısında, iki öngörü kitap gölgesine düşürdü geleceğimize. Bir zalim, beyin yıkayan, totaliter bir devletin korkunç tasavvuruyla George Orwell’in 1949’da yazdığı 1984’dü. Büyük Biraderi, düşünce suçunu, Yeni Konuş’u, bellek deliğini, Sevgi bakanlığı adlı işkence sarayını ve insanların yüzüne sonsuza dek basan bir çizmenin cesaret kırıcı manzarasını bize veren kitap.





Diğeriyse Aldoux Huxley’in farklı ve daha yumuşak bir totalitarizm şeklini sunduğu Yeni Cesur Dünya’ydı(1932); refahın gaddarlıkla değil de mühendislikle, şişelerde büyütülen bebeklerle, hipnoz üzerinden iknayla, üretim çarkının tekerleklerini sürekli döndüren sınırsız tüketimle, yönetimdekiler tarafından dayatılan, cinsel hüsrana ortadan kaldıran rastgele birlikteliklerle, oldukça zeki bir idari sınıf ile basit işlerle sevecek şekilde programlanmış yarım akıllı işçilerin oluşturduğu alt grup arasında değişen, önceden belirlenmiş bir kast sistemiyle ve somayla, yani hiçbir yan etkisi olmaksızın anında mutluluk veren biri ilaçla elde edildiği bir totalitarizm. Margaret Atwood devam ediyor; Cesur Yeni Dünya bakış açınıza göre kusursuz bir dünyayı ütopyası yada onun çirkin bir zattı, bir distopya’dır. (Açklm=Distopik bir toplum otoriter – totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir başka baskıcı sistem altında karakterize edilir.).





Yukarda anlatılanlar tanıdık geldi mi?. Yetmedi ise şunlarla dinleyin; Hem Rusya’da ki komünist rejim hem de Almanya’daki Nazi hakimiyeti ütopik bir hayal olarak başlamıştır. Zoraki yeniden eğitim, sürgün meydan, ütopyalar da iktidara karşı koyanlara sunulan olağan seçeneklerdir. Büyük Biraderi sevmediğiniz takdirde payınıza düşen, tıpkı 1984’te olduğu gibi, gözünüze saldıracaklar farelerdir.





Yazımın son sözünü gene Atwood’dan alıntıladım. “Hangi şablon kazanacak diye merak edip durduk. Soğuk savaş sırasında 1984 bir adım önde görünüyordu. Ama Berlin duvarı 1989’da yıkıldığında uzmanlar bir devrin sona erdiğini bildirdi ve alışveriş çılgınlığı zaferle hüküm sürdü. Sorma benzeri bir sürü madde ise halkın arasına sızmıştı bile. Doğru; rastgele cinsel birliktelikler AİDS’ten iyi bir darbe aldı ama her şey göz önüne alındığında uyuşturucuyla desteklenmiş, boş ve güneş bir harcama gösterisindeymişiz gibi görünüyordu: Cesur Yeni Dünya yarışı kazanıyordu.”




http://bit.ly/2OqWSw3 • Ünal Özüak • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete

Hiç yorum yok