Header Ads

Girit Savaşı veya İktidar Yarışı

Prof. Dr. Yılmaz Kurt • #DevletAdamaları, #HanedanMensuplarıGiritEYardımTopluyorlardıHanyaYaYardımaGönderilenYeniçerilerdenBirKısmıKonyaDaBekliyor, #HerYılOsmanlıTopraklarındanAskerToplanıyor, #ParaToplanıyorVeGiritEGönderiliyorduDonanmayaYardımIçinVakıflarKurulmuştuCamilerdeGiritEYardımIçinParalarToplanıyorduHalk, #SarayHalkı



Girit
Savaşı Osmanlı Devleti’nin en uzun süren savaşıdır. 1645
yılında başlayan savaşta Osmanlı donanması önce Hanya kalesi
54 günlük kuşatmanın ardından mukavele ile teslim alındı.
Adanın başkenti Kandiye’nin alınması ise 25 yıl sonra mümkün
olabildi.





Girit o zamanlar Venedik toprağı idi. İstanbul ile Mısır denizyolu üzerinde bir çıbanbaşı konumundaydı. IV. Murat zamanında başlayan gerginlik Venediklilerin 50.000 altın tazminat ödemesi üzerine dondurulmuştu. I. İbrahim zamanında Kızlarağası Sünbül Ağa’nın Mısır’a giderken bindiği kalyonun saldırıya uğraması üzerine Cinci Hüseyin Efendi’nin de teşvikleriyle Venedik’e savaş açıldı. Cinci Hüseyin gitti, I. İbrahim gitti ama savaş hiç bitmedi.










Her
yıl Osmanlı topraklarından asker toplanıyor, para toplanıyor ve
Girit’e gönderiliyordu. Donanmaya yardım için vakıflar
kurulmuştu. Camilerde Girit’e yardım için paralar toplanıyordu.
Halk, devlet adamaları, saray halkı, hanedan mensupları Girit’e
yardım topluyorlardı. Hanya’ya yardıma gönderilen
yeniçerilerden bir kısmı Konya’da bekliyor, Girit’i hiç
görmüyorlardı.






Papa,
bir Hıristiyan adasının Osmanlı eline düşmemesi için yeni bir
Haçlı Savaşı başlatmıştı. Bütün Avrupa devletleri Girit’i
savunmak için asker, mühimmat ve para yardımında bulunmaktaydı.
Ortada savaşan iki devlet Osmanlı ve Venedik devletleri gibi
görünse de, aslında Hilal ve Haç savaşmaktaydı.





Bu neticeyi 1570 yılında büyük bir ferasetle gören Sokollu Mehmet Paşa, Kıbrıs seferine bu yüzden karşı çıkmıştı. Ama Deli İbrahim’in padişah olduğu, Cinci Hoca’nın devletin bir numaralı has adamı olduğu bir dönemde bu tehlikeyi kim görecek, kim sezecekti ki!










Kandiye
kalesini 12.000 savaşçı ve 30.000 yerli halk korumaktaydı. Kale
burçlarındaki 800 top Osmanlı askerine aman vermiyordu. Üstelik
Girit’e yardım gelmemesi için Venedik donanması Çanakkale
Boğazı’nı tutmuş, Osmanlı donanmasının çıkmasına izin
vermiyordu. Girit’teki gazilere yardım, Anadolu sahil
şehirlerinden “bey gemileri” ile gönderilmeye çalışılıyordu.






Köprülü
Mehmet Paşa’nın sadrazamlığı döneminde devlet yeniden hayat
buldu. Çanakkale Boğazı’ndaki kuşatma kaldırıldı. Osmanlı
donanması Akdeniz’e çıkabildi. Bozcaada ve Limni adaları geri
alındı. Ama Kandiye bir türlü düşürülemiyordu.





1666 yılında Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa serdar yapılarak Girit’e gönderildi. Padişah IV. Mehmet, Edirne’ye kadar gelip sefere verdiği önemi göstermişti. Bu sefer artık bu düğüm çözülecekti. Aylarca Girit’e asker ve mühimmat yığıldı. 25 Mayıs 1667’de başlayan kuşatma 1668 yılı Mart’ında devam ediyordu. Venedik’ten gelen elçiler tazminat ödeyerek kuşatmayı kaldırtmaya çabalıyorlardı. Padişah son bir mektup göndererek Kandiye teslim alınamayacaksa kuşatmanın kaldırılmasını istedi. Ancak Fazıl Ahmet Paşa çok kararlıydı. Kandiye ne pahasına olursa olsun alınmalıydı. 28 ay 9 gün süren bu kuşatmanın ardından, 18 maddelik bir anlaşma ile kaleyi 27 Eylül 1669 tarihinde Türk kuvvetlerine teslim ettiler.










25
yıl süren bir savaş; bir kalenin bizzat Sadrazam tarafından 2
yıldan daha uzun bir süre kuşatılmış olması Osmanlı tarihinde
birer ilktir. Sadece Kandiye kuşatmasında 100.000’den fazla
Osmanlı askeri şehit olmuştur. Girit alınmış fakat Bosna’nın
kilidi konumundaki Kilis (Klis) kalesi Venediklilerin eline
geçmiştir.






Bütün
bu fedakârlıklar
sadece Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa’nın olayı “şeref meselesi”
yapmış olmasından mı kaynaklanmıştı? Öyle ise Fransız,
Alman, Papalık, Malta, Floransa askerlerinin adada ne işleri vardı?
Girit onları niçin bu kadar ilgilendiriyordu?






Yıllar
sonra Paris’te Fuat Paşa, Girit’in tazminat karşılığında
Yunanlılara verilmesi teklifine: “Olur, aldığımız fiyata
veririz” cevabı vermişti. Ama Girit, hiçbir tazminat alınamadan
elden çıktı. Bize bugün Anadolu’nun her şehrinde
görebileceğimiz “Girit” mahalleleri yadigâr
olarak kaldı. Bir de “Hanya’yı Konya’yı görmek” deyimi.






İstanbul’da
başkanlık seçimlerinin yenilenmesi üzerine başlayan tartışmalar
beni buralara kadar götürdü. Değerlendirme ve yorum değerli
okuyucularımındır.




http://bit.ly/2w5W3Ax • Prof. Dr. Yılmaz Kurt • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete

Hiç yorum yok