Header Ads

Endemik Bitkilerde Yok Olma Tehkikesi

Mehmet Akgün • #EndemikBitki, #Herbaryum


Ülkemizde 4 bin endemik bitki bulunuyor. Emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Mecit Vural bu endemik türlerin yarısının kaybolmayla karşı karşıya kaldığına dikkat çekiyor ve uyarıyor: “Yakın gelecekte bitkilerin yok olmasının zararını göreceğiz. Asırlardır bize emanet gelen yaşamları yok ediyoruz”





Zigana Doğa Okulu, Ekolojik Duyarlılık Projesi kapsamında
Ankara Üniversitesi bünyesinde bulunan ANK Herbaryum’u ziyaret etti. Ziyaret
sırasında emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Mecit Vural ve Herbaryum uzmanı
öğretim görevlisi Tuğrul Körüklü herbaryum tarihi ve bitkiler hakkında bilgiler
verdi.





Ülkemiz bio çeşitlilik bakımından oldukça zengin bir ülke.
Öyle ki kıta Avrupası’nda bulunan bitki sayısı kadar sınırlarımız içerisinde
bitki bulunduruyoruz. Bu bitkilerin  ise
yaklaşık 4 bini endemik. Bir başka örnek verecek olursak sadece Ankara’da
yetişen bitki sayısı İngiltere’nin tamamında yetişen bitki sayısıyla eşit
durumda.





Türkiye’nin en büyük herbaryumu olan Herbaryum Ank, 200 bin
Çiçekli Bitki Örneği ve 15 bin Mantar, Karayosunu, Liken Örneklerini bünyesinde
bulunduruyor. Ülkemizde ANK Herbaryum haricinde 50 tane daha herbaryum
bulunuyor. Ancak bizleri bekleyen bir tehlike var Türkiye’de ki endemik
bitkilerin yarısı kaybolmaya yüz tutmuş ve tehlike sınıfında yer alıyor.





Ziyaret esnasında herbaryum sorumlusu öğretim görevlisi
Tuğrul Körüklü bitkilerin korunma yöntemleri ve ANK Herbaryum hakkında bilgiler
verdi.





TARİHİ BİR HERBARYUM





Körüklü, “Okulumuzda hem Ankara taşı dediğimiz andezit
taşından yapılan binalar hem de bahçe sit alanı olarak tescil edildi.
Binalarımız daha da eski, 1943 yılı Sedat Hakkı Eldem yapısıdır. Yani
Anıtkabir’in baş mimarı tarafından yapıldı. Fakültenin ilk kuruluşundan beri
yüksek ziraat mektebinde görev alan Hikmet Birand’ın çabalarıyla 1972 yılında
da müstakil herbaryum binası olarak burası hizmete girdi.





Herbaryumun hikayesi 1933’te yüksek ziraat mektebinde
başlıyor. Daha sonra yüksek ziraat mektebinden ziraat fakültesine, oradan da
fen fakültesinin kuruluşuyla birlikte Ankara Üniversitesi bünyesine giriyor.
Aslında herbaryum Ankara Üniversitesi’nden daha eski bir kurum.









Kuruluşunda Hikmet Birand hocamız var ancak o yıllarda
davet edilen Alman profesörlerinde etkisi büyük. 1956 yılında bir eser
yayınlıyorlar. Herbaryum da 6 bin- 7 bin bitki var. Türkiye bitkilerinin
demirbaş listesi diyorlar. Ondan sonra herbaryum zaman içerisinde buraya gelene
kadar, bütün hocalar topladıkları bitkilerle koleksiyonu geliştiriyorlar.
Günümüzde 200 bini bulan bitki koleksiyonu Türkiye’nin en büyük herbaryumu olan
burada muhafaza ediliyor’ dedi.





Türkiye’nin bio çeşitliliği çok zengin deniliyor, bitki bio
çeşitliliği de çok zengin diyen Körüklü,  “Ne kadar yazılsa, çizilse de hafızası
burada saklanıyor. Bunca bitki zenginliğimizin ispatını burada bir şekilde
sağlıyoruz. Herbaryumun belli bir düzeni var. Bu düzene bitki sistematiği
dalında bitkiler hangi çalışmayla veya sistemle yapıldıysa o şekilde
ayarlanıyor ve dolaplara yerleştiriliyor. Büyük herbaryumlarda alfabetik
sıralama sistemi de kullanılıyor. Burada ilkelden gelişmişe doğru bir akrabalık
ilişkisi var ve herbaryum burada ki 556 çelik dolap içerisinde bu sistemle
sıralanmış. Buna filogenetik sıralama deniyor. Yani en yakın akraba familyalar
birbirini ardışık takip ediyor, en yakın cinsler birbirini takip ediyor. Bu
şekilde bir diziliş söz konusu.





Bu sistem 1900’lü yılların başlarının sistemi. Günümüzde
teknolojide ilerledi, biyolojideki ilerlemelerle de moleküler seviyelerde
ayrımlar yapılıyor. Ancak hala geçerli olan bu sistemi de kullanıyoruz”
ifadelerinde bulundu.





KOLEKSİYON DEĞERİ TAŞIYOR





Herbaryumun ne olduğunu da anlatan Körüklü, “Herbaryum
hem kurutulmuş bitki örneklerinin saklandığı yer manasına geliyor hem de
koleksiyon anlamı taşıyor. Bu kurutulmuş örnekler bitki presi adını verdiğimiz
yaklaşık 1700’lü yıllardan bu yana pekte değişmeyen gereçlerle toplanıyor. Aynı
zamanda dolaplarımızın içindeki bitkileri hangi boyutlarda toplayacağımızın da
bir çerçevesini çiziyor. Bu boyutların dışına çıkmayan bitki örneklerini pres
içerisinde basınç altında kurutuyoruz. Daha sonra herbaryum örneklerini
oluşturuyoruz. Herbaryum kartonu aşağı yukarı A3 boyutundadır. Pres altında
başınçla kurutulmuş ama çürütülmemiş örnekler teşhis için bilime yüz yıllar
boyunca hizmet edebiliyor. Dünya da bu şekilde kurutulmuş ilk bitki
koleksiyonları İtalya’da 1500’lü yıllardan başlıyor. Türkiye’de ise Osmanlı
İmparatorluğu zamanlarında 1850’lerde bir herbaryum var” dedi.





BİTKİNİN ADININ KONDUĞU YER





Herbaryumun başlıca misyonu bitkinin doğru ve yegane adının
konduğu yer olmasıdır. Tohum konusunda tohum gen bankalarımız var. Onlar tohumu
uygun şekilde toplayıp saklayarak o şekilde muhafaza ediyorlar. Bizim burada
böyle bir görevimiz yok. Topladığımız örneklerin yaşına bağlı olarak tohumu
verimsiz hale gelmiş olabiliyor. Bizde sadece bu örnek ismiyle beraber, adresi,
etiket bilgileri hayati bir önem taşıyor. Toplayan insanlar ölse bile antika
değeri de olabiliyor. Tüm Türkiye’ye ait o bitkiler nerede toplandıysa sizde
coğrafi, ekolojik birçok bilgi veren etiket bilgilerini korumuş oluyorsunuz.
Herbaryumun amacında tohumu veya bir genetik kaynağı materyal olarak kullanmak
yok. Ancak yeni örneklerden bazen çalışmalar için yaprak veya tohum örneği
alınabiliyor.





Bitkiler rejitasyon dönemi dediğimiz yani bitkinin en iyi
durumda olduğu dönemlerde toplanıyor. Genellikle istenilen bitkinin üzerinde
hem çiçek yer alsın  hem tohum olsun hem
de yapraklarının yetişkin olmasıdır. Çok erken yada geç toplamalar kötü
örneklerdir, çünkü tanımlamaları zor oluyor. Sizin için tanımlamada ne
gerekiyorsa bitkinin o şartlara uygun olması işinizi çok kolaylaştırır. Tabi ki
bu her zaman mümkün olmuyor. Çünkü bazen buna çiçeklerde izin vermiyor”
şeklinde konuıştu.





‘TÜRKİYE’DE 4 BİN ENDEMİK BİTKİ YER ALIYOR’





Körüklü, “Türkiye de ilk flora listelerini maalesef
yabancılar hazırlamış. Ancak onlar bu listeyi hazırlamasalardı bugün bu
bilgilere de sahip olamayacaktık. Tüm Türkiye’de tür olarak 9 bin 753 tane
bitki var. Bu rakam kıta Avrupa’sı florasıyla başa baş giden bir rakam oluyor.
Sadece Türkiye büyük bir kıtayla boy ölçüşebilecek kadar botanik açısından
zengin. Sadece İngiltere’de yetişen 2 bin 400 bitki, sadece Ankara’da yetişen 2
bin 500 bitki var. Bir ülke kadar bitki sadece Ankara’da ve bozkırın ortasında
yetişiyor. Türkiye florası çok zengin üçte bir oranında özgün yani yaklaşık 12
bin bitkinin 4 bini endemik.





Herbaryumun bir kütüphanesi var. Koleksiyon belirli bir
sıralama içerisinde dizili, iki kattan oluşuyor. Türkiye’de bu hacimde başka
bir herbaryum yok ama çoğu üniversitelerde olan yaklaşık 50 tane herbaryum var.
Dünyada çok büyük herbaryumlar var. Bunların en büyüğü Paris Herbaryumu sonra
İngiltere, Amerika, Rusya gelir. Bu ülkeler dünya bitkilerini toplarlar. Bizde
ise daha henüz kendi bitkilerimizi milli herbaryum haline getirip doğa tarihi
gibi tanıttığımız yeni yeni oluşumlar oluyor. 
Dünyada herbaryum 1500’lü yıllarda başlamış. Çok eskiden beri dünyada
bunu yapıyorlar ve dünyaya hakimler. Bizde bu kadar zenginlik içerisinde biraz
geç kalmış olmakla beraber bu işlerle uğraşmaya devam ediyoruz.





Bitkiler yatay vaziyette kurutulmuş ve kartonlara
yapıştırılmış şekilde saklanıyor. Dosyalar halinde muhafaza ediliyor. Bitkiyi
uygun şartlarda saklamanız gerekiyor. Isıyı ve nemi sabit tutmanız lazım.
Tropik yerlerde herbaryum yapılmaz böceklenir, küflenir. Eskiden korumak için
civa, metil alkol gibi ağır metaller kullanılırmış ancak bu maddeler insanlara
da zarar verdiği için vazgeçilmiş. Günümüzde bitki tam kuruduktan sonra derin
dondurucularda bekletiliyor. Üzerinde herhangi bir parazit yada yumurta varsa
onlar öldürüldükten sonra koleksiyona giriyor. Ankara hava durumu olarak
herbaryum için çok uygun bir şehir. Aynı herbaryumu Antalya’da yapsak ciddi
sıkıntılar çekebiliriz” dedi.





EN ESKİ BİTKİ ÖRNEĞİ 2 BİN 500 YAŞINDA





Dünya üzerinde ki en eski bitki örneğine de örnek veren
Körüklü, “Herbaryum sık sık taşınırsa veya kullanıma bağlı olarak bir
şekilde yıpranmalar olabiliyor ancak bitki yok olsa bile etiket bilgileri
duruyor. Bitkileri yeniden de toplayabilirsiniz ancak bazı antika değeri
taşıyan bitkileri çok iyi muhafaza etmeniz gerekiyor. 1800’lerden kalmış bitki
örneklerini bir daha yerine koymak mümkün değil. Dünya da en eski örnek İsa’dan
önce 550 yılında toplanmış. Mısır’da piramitin içinden çıkan bir bitki
İngiltere’de korunuyor. 2500 yaşında bitki örneği var.





Burada muhafaza edilen herbaryum kağıdına yapışmış 200 bin
civarında bitki bulunuyor. 3’te bir oranında da endemik diyebiliriz. Bazı
bitkiler nadirdir, bazılarından bir kaç örnek vardır. Türkiye’de yok olmuş
bitki olduğu tespit edildi özellikle Keban Barajı civarı, Erzincan ve çevresi
veya 100 yıldır toplanmamış” ifadelerinde bulundu





‘MERALAR DARALIYOR OTLAKLAR BİTİYOR’





Hidroelektrik santrallerin (HES) ve çeşitli projelerle
ilgili ÇED raporlarının doğadaki bitkilerin yok olmasına neden olduğunu
vurgulayan Vural, “Olumlu verilen ÇED raporlarının olumsuz etkilerini
yaşıyoruz. Gerçeği yansıtmayan raporlar veriliyor. Millet endemik lafından
korkuyor. ÇED raporuna bakıyorsunuz bölgede endemik bitki yok diyor, sonra bir
görüyorsunuz 8- 10 tane endemik bitki var ve bunlar tehlike sınıfında. Bu raporları
veren kişilere ceza veremiyorsunuz ama bu raporu yazanların belirlenip, kara
listeye alınması ve bir daha rapor yazmaması sağlanmalı.Mera olarak
kullanacağımız alanlar daralıyor. Otlaklar bitiyor. Bir daha o canlıların
dünyaya gelmesi mümkün değil. Bir alanda fabrika mı kuracaksınız, tarla mı
açacaksınız bir kurul tarafında karar verilmeli. Ancak bizde herkes her şeyi
çok iyi biliyor. Planlı yapılmıyor” ifadelerinde bulundu





‘YAŞAMLARI YOK EDİYORUZ’





Vural bitkilerin diğer canlıların yaşamını devam ettirmesi
için temel parça olduğunu vurgulayarak bitkilerin yok olmayla karşı karşıya
kaldığına dikkat çekti. Vural,  “Yakın gelecekte bitkilerin yok olmasının
zararını göreceğiz. Asırlardır bize emanet gelen yaşamları yok ediyoruz.  Türkiye’deki endemik bitkilerin neredeyse
yarısı kaybolmaya yüz tutmuş tehlike sınıfında bulunuyor. Ankara’dan örnek
verilecek olursa 90 bitki kaybolmaya yüz tutmuş tehlike sınıfında ve yaklaşık
30 tanesi kritik derecede” diye konuştu.




http://bit.ly/2KiJivg • Mehmet Akgün • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete

Hiç yorum yok