Header Ads

Küçükkaya: Seçmeni unutma

İsmet Hazardağlı • #Küçükkaya, #Seçim


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adayları İmamoğlu ile Binali Yıldırım’ın canlı yayın formatı üç saat eşit soru eşit süre üzerine kurulmuş.





Programı yönetecek İsmail Küçükkaya’nın deneyimlerine saygı duyarken bu formatının çok sağlıklı yürümeyeceğini söylemek isterim. Farklı bir format yani yayın akışı uygulanması Küçükkaya’nın işini kolaylaştıracaktır.





Hoşgörüsüne sığınarak geçmişte bazı televizyon kanallarında benzeri tartışma programları hazırlayıp yönetmiş biri olarak kendisine tüyolar vermek isterim. Amacımız akıl vermek değil, deneyim paylaşmak.





Program, ilk olarak katılımcıların her birine hiçbir müdahale olmaksızın 10-15 dakika süreyle sadece kendilerini, vaatlerini, mesajlarını anlatacakları, grafik, resim vs. gösterecekleri bölümle başlamalı. Burada katılımcıların gösterecekleri performans çok önemli. Bu seyircide, örneğin konuşmada tekleme, duraksama, sürekli notlara göz atma, diğerin mimikleri, alaycı gülümsemelerle bakma, el kol hareketleri gibi davranışlar açısından önemli izler bırakır. Öyle ki bazen birinin diğerinin gözlerinin içine bakarak konuşması, Özal gibi kalemi gözüne sokarcasına tutması bile ilgi toplayabilir. Böyle gergin ortamda her davranış merakla izlenecektir.





Bu bölüm bittikten sonra katılımcıların anlattıklarının arasından öne çıkan başlıkları kendi sorularıyla harmanlayıp sorma aşamasına geçilmeli. Burada tehlikeli olan katılımcıların birbirlerine soru sorup polemik yaratma girişimleridir. Bu, bir program yöneticisi için en zor anlardır. İki katılımcı olduğundan yayın bir anda kontrolden çıkabilir.





Süreyi sabit tutsanız dahi katılımcılar iki bir de “önceki soruya cevabımı, sözümü tamamlayamadım” diye lafa başlar. Bu da katılımcı gelen soruları değil kendi istediklerini, seçim kampanyasının başlıklarını anlatma stratejisidir.





Katılımcının kontrolüne geçen böyle bir yayında yönetici program sonunda “daha çok sorumuz vardı, soramadık” diye program kapatmak zorunda kalır ki bu da böyle iddialı bir yayında en puan kırıcı andır.





Bu gidişatı kesmek istediğinizde “cevap hakkımı kesmeyin” diye başlarlar ki tek çare reklam arası vermektir. Ara verseniz de katılımcılar “sözüm yarıda kaldı” diye tekrar başlarlar, işler daha da çıkmaza girer. Hatta sunucuyu da polemiğin içine çekerler, “ne konuşuyorduk, ne diyorduk” unutulur, program bütünlüğü bozulur.





Ben böyle bir programı yönetseydim, geçmişte olduğu gibi yayından önce örneğin saat 18’e kadar, seyirciden soru alırdım. Geçmişte böyle internet ortamı olmadığı için seyirciden gelen sorular telefonla alırdık. Bugün için bir internet platformu seçilir, buradan gelecek sorular ayıklanır, ekrana yansıtılarak sormak programı uçurur. Böylece tüm ortak yayınlara ilgi azalmaz. Seyirci de seçmen de aydınlanır, terazisini ona göre kurar. Bu katılımcıların ezberini de bozar, polemikler, kuru laflarla yayın gitmez. Bol katılımlı tempolu yayın olur.
Bunun tek riskli yanı, binlerce soru gelecektir, bunları seçmek, önemli olanları bulmak zordur. Bunun için iyi bir editör kadrosu şart. Ama buraya gelene kadar katılımcılarının performansları, konulara hakimiyetleri çoktan belli olmuştur.





BİNALİ BİR; EKREM İKİ





Böyle bir programı yönetirken katılımcıların konuşma tarzları önem taşıyor. Eşit süre eşit soru lafına bakmayın. Biri çok ağır ve sakin, diğeri çok hızlı ve heyecanlı konuşuyor. Başka bir deyişle Binali bey bir, Ekrem bey iki laf edecektir.





Bu da Binali beyin daha fazla süre istemesine ve yukarıda yazdığımız sözümü bitiremedim” sürecine yol açacaktır. Küçükkaya’ya da Meclis başkanları gibi süresiniz bir dakika uzattım demek kalacaktır.





Bu tür yayınlar çok zordur. Çok iyi ışık, dekor, yönetmen, oturuş düzeni ister. Koltuğa otursalar olmaz, katılımcı gevşer, masaya oturtsan o yüzyüze bakmayı yakalayamazsın, ayakta dursalar biri uzun diğer kısa, tepeden bakar gibi olurlar, ortaya sunucu otursa diğerine sırtını dönmek zorunda kalır.





En iyisi, Amerikan tazı, katılımcılar arkada tabureli bir masada oturmalı, danışmanları da arkalarında yer almalı. Söz sıraları kendilerine geldiğinde kürsü benzeri bir masaya gelip ayakta konuşmalı. O zaman sunucu istediği gibi programı kontrol altında tutabilir.





Son söz, sevgili İsmail, korumaları ve gereksiz insanları salondan çıkar. Sen seçmenden bol soru al, işini kolaylaştır. Başarılar.




http://bit.ly/2MCfKuE • İsmet Hazardağlı • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete

Hiç yorum yok