Header Ads

Tasanfest'te 62 Yıllık Çınar Ankara Deneme Sahnesi

Mehmet Akgün • #AnkaraDenemeSahnesi


Bu yıl 12’incisi düzenlenen Tiyatro Akademi Sanat Festivali Hacı Bayram Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Atölye Sahnesi’nde gerçekleştirildi.





Bağımsız 22 ekip 8 gün boyunca oyunlarını sergiledi. Festivalin en ilgi çekici oyunlarından biri ise Ankara Deneme Sahnesi’nin sergilemiş olduğu ‘Ada’ oyunu oldu.





Toplumlarda her dönem baskı altında tutulan insanlar yer
alıyor. Baskının nedeni kimi zaman din, kimi zaman dil, kimi zaman ırk oluyor.
Neden farklı olsa da baskı her daim sürüyor. Bu baskıya başkaldırışın en temel
yollarından biri ise sanattan geçiyor. Tiyatro ise bu dallardan en uygunu
olarak karşımıza çıkıyor.





12. Sanat Festivali’nin en ilgi çekici oyunlarından biri
Ankara Deneme Sahnesi’nin sergilemiş olduğu Ada oyunu oldu. Athol Fugard’ın
yazdığı, Yücel Erten’in çevirdiği oyunun yönetmenliğini Ulaş Karadağ, yönetmen
yardımcılığını Gülay Vural yaptı. Oyuncular İhsan Çağrı Boyacı ve Yusuf Kenan Adıgüzel
iki kişilik oyunda izleyicileri büyülemeyi başardı.





Fugard’ın 1973 yılında yazdığı ‘Ada’ isimli eserini önemli
kılan: Güney Afrika’da o yıllarda iki siyahi oyuncuyla birlikte kolektif bir
çalışma olarak ortaya çıkarmış olmasıdır. Güney Afrika’da 1950’li yıllarda
ortaya çıkan ‘Apartehid’ yasası söz konusudur. Bu yasaya göre ‘Beyazlar ile
siyahlar arasındaki yaşam alanları ayrılmalıdır.’ Geçmişinde sömürgeciliğe
maruz kalan Güney Afrika, 1960 yılında çıkan ‘Karma Kast’ ile siyah ve
beyazların tiyatro oyununu birlikte izlemelerini de engellenmiştir. Böyle bir
dönemde Athol Fugard, iki siyahi oyuncu ile bu metni yazar ve aynı oyuncular
ile sahneler.





Oyun Apartehid yasasına bir tepkidir. İki siyah insanın bu
yasaya karşı gelmesi sonucu; mahkum edilmesini ve hapishanede yaşadıklarını
konu alan bir oyundur. Fugard bu oyunu Sophokles’in Antigone oyunun bir bölümü
ile harmanlar. 2500 yıl önce yazılan bir oyunu ve hücrede iki mahkumun
direnişini zamansal olarak birleştirir ve kurgular.





Aradan geçen zaman sömürgeci egemen güçlerin yönelim ve
yöntemlerinde bir değişiklik olmadığını ironik bir biçimde ortaya koyar.
Zorbalığı, sömürgeciliği, baskı rejimlerini ve en önemlisi insanı sorgulayan ve
buna karşı insanın onurlu direnişini öne çıkaran tematik bir metindir.





Ada’da onurlu bir yaşam sürdürmenin bedelinin ağır olduğu
günlerden söz ediliyor. İki mahkumun 
dostluğu, paylaşımı, çatışması ve insanın insanca yaşamaya duyduğu
ihtiyacı anlatıyor. Muhalif bir oyundur ama sloganlaştırılmamıştır. Suç ve
özgürlüğü sorgulayan aynı zamanda insanın yaşadıkları karşısında ne kadar çok
duygusal gel- gitler yaşayabileceğini, birbirine zıt duyguları aynı anda içinde
barındırabileceğini yoğun bir şekilde anlatmayı başarmış bir oyundur.





Ankara Deneme Sahnesi’de bu oyunu, uzun ve zorlu çalışmalar
sonucunda ana fikrine sadık kalarak seyircilerle buluşturmayı başardı.





Yönetmen yardımcısı Gülay Vural sergiledikleri oyun
sonrasında, “Pek çok şeyi ifade etmenin zorluğunu iki kişiyle daha iyi
ifade edebilmek üzerine bu oyunu seçtik. Duyguyu vermek için bir seneyi aşkın
süredir çalışıyoruz. İki zıt karakterin duygularını seyirciye verebilmeleri
için uğraştık, verdiğimizi de düşünüyoruz” dedi.





Oyunculardan İhsan Çağrı Boyacı oyun sonrasında
sorularımızı cevapladı.





– Sizi
tanıyabilir miyiz?





Boyacı: Yaklaşık 15 yıldır tiyatroyla uğraşıyorum. Esas
olarak profesyonel anlamda mesleğim tiyatroculuk değil. Ankara Üniversitesi
Radyo, Televizyon, Sinema Bölümü’nden mezunum. Amatör olarak tiyatroyla
uğraşıyorum. Tiyatroya başladığım zamanlar lise zamanlarıma denk geliyor.






Birazda tiyatro yolculuğundan bahsedebilir misin? Tiyatroya başlamanın nedeni
nedir?





Boyacı: Açıkçası çocukluktan beridir tiyatrocu olmak
istiyorum gibi bir durumum olmadı. Tiyatroyla tanışmam biraz tesadüf oldu
diyebilirim. Tiyatro izleyicisi olarak, tiyatroyu çok uzun zamandır tanıyordum.
Babamın Devlet Tiyatrosu’ndan emekli olmasından dolayı seyirci tiyatroyla bir
tanışıklığım vardı. Ancak lisede tiyatro seçmeleri yapılana kadar oynamayı hiç
aklıma getirmemiştim.





Yine Ankara Deneme Sahnesi’nin üyelerinden bir hocamız
okulun tiyatro topluluğunu çalıştırıyordu. Bu sayede lisede çalışılacak oyuna
seçilince tiyatroyla tanıştım. Aynı zamanda bu oyunla birlikte Ankara Deneme
Sahnesi’yle de tanışmış oldum. Bu tanışıklık sonrasında tiyatro çalışmalarıma
orada devam etmeye başladım. Ankara Deneme Sahnesi her sezona yeni bir oyunla
hazırlanıyor. Açıkcası benim her sezon bir oyuna hazırlanacak zamanım olmuyor.
Tam olarak rakamı hatırlayamasam da Ankara Deneme Sahnesi’yle birlikte 8 oyun
sahneledim diyebilirim.





Bir şekilde oyunda olmasam da her zaman ışıkta, seste yada
getir götür işlerinde destek olmaya, tiyatronun içerisinde olmaya çalıştım.






Birazda sergilediğiniz ‘Ada’ oyunundan bahsedelim





Boyacı: Her dönem içinde bulunduğumuz sistemde yöneten,
yönetilen ilişkilerinde ki sıkıntılar, hep bir hak arayışı, hep bir mücadele
durumu var. En küçük alandan, en büyük alana kadar bu mücadeleyi görüyoruz.
Oyunda da Güney Afrika’da 1950’li yıllarda ortaya çıkan ‘Apartehid’ yasası söz
konusudur. Bu yasaya göre ‘Beyazlar ile siyahlar arasındaki yaşam alanları
ayrılmalıdır.’ Geçmişinde sömürgeciliğe maruz kalan Güney Afrika, 1960
yılında çıkan ‘Karma Kast’ ile siyah ve beyazların tiyatro oyununu birlikte
izlemelerini de engellenmiştir. Böyle bir dönemde Athol Fugard, iki siyahi
oyuncu ile bu metni yazar ve aynı oyuncular ile sahneler.






Oyunda dekor ve ışık göremedik bunun özel bir nedeni var mı?





Boyacı: Bu soru sürekli geliyor. Alıştığımız bir tiyatro,
sahne algısı var. Tiyatroya gittiğimiz zaman görmek istediğimiz dekor, ışık,
oyuncu, aksesuar bunlar bizim tiyatro da alıştığımız etkenler. Biraz bu algıyı
kırmak ve tiyatronun özü olan oyun oynama yansılama niteliğini ortaya koymak
amacıyla bu tarz bir yöntem seçildi. Aynı zamanda bu yöntem seçilirken ‘Ada’
oyununun metninin de buna müsait olduğunu göz önünde bulundurduğumuz için bu
şekilde bir reji yorumu tercih edildi. İki mahkum var, adadalar, iki kişilik
bir hücredeler. Düşündüğümüz zaman zaten ne dekor, ne ışık hiç bir şey yok
adanın özelinde de.





– İki
kişilik bir oyun ve dekor yok bu durum sizi zorluyor mu?





Boyacı: Hem oynayan açısından hem de izleyen açısından evet
zor bir durum diyebilirim. Çünkü dekor, ışık, ses bunların her biri oyuncu
içinde izleyen içinde soluklanabileceği ayrı birer alan açıyor. Bunların
kullanımı ne kadar azalırsa oyunculuk daha ön plana çıkıyor. Ada’yı oynarken
aldığımız en büyük risk bu oluyor. Yani oyuncudan başka hiçbir şey yok.
İzleyicinin 50 dakika boyunca oyunculardan odağının uzaklaşacağı bir an bile
yok. Böyle olması bir yandan keyif veriyor, bir yandan da açıkçası zorluyor.





ANKARA
DENEME SAHNESİ





Ankara Deneme Sahnesi (ADS) Ankara’da yerleşik olan
Türkiye’nin en eski amatör tiyatro topluluğudur.





1 Mart 1957’da Tiyatro Sevenler Gençlik
Cemiyeti adıyla kurulan ve uzun yıllardır Ankara Deneme Sahnesi adıyla
çalışan topluluk, Meydan Larousse ve Ana Britannicagibi
ansiklopedilerde yer alan tek amatör topluluk olma özelliğini de taşıyor.
Topluluk, oyun sergilemenin dışında, kitap ve bülten yayını ve değişik
etkinlikler yapmaktadır. Ayrıca sahne Erol Kardeseci, Erkan
Yücel, Zafer Ergin, Yılmaz Onay, Özdemir Nutku, Güngör
Dilmen, Nurhan Karadağ gibi önemli birçok tiyatro insanınada da ev
sahipliği yapmıştır.





1957 yılının 1 Mart’ında Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti
adıyla kurulan ve uzun yıllardır Ankara Deneme Sahnesi adı altında çalışmalarını
sürdüren amatör tiyatro 62.yılını doldurdu.





Meydan Larousse ve Ana Britannica gibi Türkiye’de
yayınlanan iki büyük ansiklopedide yer alan tek amatör tiyatro topluluğu Ankara
Deneme Sahnesi. İşe belki de amatörlük kavramını tanımlayarak başlamak en
uygunu. Meydan Larousse amatörlüğü şöyle tanımlıyor:





“Amatör: (isim ve sıfat) Latince amatör, seven kimseden.
Bir şeye hevesi tam olan ve onu hararetle arayan. Sadece zevki için bilerek bir
sanat veya bilimle uğraşan kimse. Mesleği olmamakla beraber kendini güzel
sanatlara veren kimse.”





Ankara Deneme Sahnesi’nin tarihi içinde tanımladığı ve
yaşadığı amatörlük ise biraz daha farklı; İnsanı eksen alarak başlayan giderek
“hangi insan”ı hedeflediğini tartışarak, sessiz çoğunluk için ve onun çıkarları
adına, yine onunla birlikte tiyatro yapmayı benimseyen, işinde profesyonel;
tavrında, heyecanında tiyatro sevgisini hep önde tutan bir amatörlük.





Usta-çırak ilişkisini kaybetmeden, bilgi ve tecrübesini
yeni kuşaklara aktararak ve onunla birlikte yeniden gençleşerek varolmayı seçen
bir gönüllülük. Profesyonelliği hep daha iyiyi arayarak gösteren, kazanımlarını
bencilce kendine saklayarak değil; aksine yaymaya, aktarmaya, belgelemeye ve
geleceğe bırakmaya gayretli bir kurumsallık. Demokrat, her üyesinin söz söyleme
özgürlüğüne sahip olduğu, kendini ve grubu geliştirmek için her kapıyı
zorlayan, bireysel doyumu değil, topluca yaratmanın kıvancını duymaya özlem
duyan bir örgütlülük.





Cumhuriyet Türkiye’sinde yaşayan sivil toplum örgütlerinin
tarihine bakıldığında 62 yıl gerçekten önemli ve anlamlı. Hele olaya tiyatro
penceresinden baktığımızda bu anlam daha da belirginleşiyor. İşe bir de
amatörlüğü kattığımızda ise bir mucizeden söz etmek mümkün.





62 yılı anlamlı kılan bir başka öge de, Ankara Deneme
Sahnesi’nin tiyatro çizgisindeki, amatör tutumundaki devamlılık ve
birikimlerini akıllıca değerlendirip, geçmiş tecrübelerini her yeni
çalışmasında hayata geçirebilme becerisi. Kurumsal hafıza diyebileceğimiz bu
özellik, ne yazık ki, bir çok resmi kuruluşumuzun bile üstesinden gelemediği
bir başarı.




http://bit.ly/2KfYzx3 • Mehmet Akgün • Sonsöz Gazetesi • Son Dakika • Güncel Haberler • Ankara Yerel Gazete

Hiç yorum yok